BUGÜN TÜRK DÜNYASININ SON BAŞBUĞUNUN VEFAT YILDÖNÜMÜDÜR.
Takvimler
Yıl 1997, 4 Nisanı gösteriyordu. Kara haber tez gelir derler ya. İşte o kara
haber gelmişti. Ülkücülerin Başbuğu, Milliyetçi Hareket Partisinin kurucusu ve
Lideri, DOKUZ IŞIK DOKTRİNİNİN fikir babası, Türk Dünyasının akıl
hocası, Türk Birliğinin İlk temelini atan Alparslan Türkeş Hakkın Rahmetine
Kavuşmuştu. Ülkücüler, MHP’liler Türkiye’nin her yerinde geceden yola
çıkmışlardı.
Sabah şafak vakti otobüsler Ankara’ya girmeye
başladılar.
4 Nisan olmasına rağmen karlı soğuk bir gündü.
4 milyon insan seli Kocatepe Camiisine doğru hareket ediyorlardı. İnsan
selinden kimse kaldırım değiştiremiyor. Sizin yürümenize gerek kalmadan, insan
seli sizi alıp bir yöne doğru götürüyordu.
Ayaklar
su gölü içinde, tepede kar yağıyordu. Ayaklarımız donmuş, uyuşmuştu. Ağrı hissetmiyorduk.
Kocatepe
Camiine yaklaşamadık. Kar suyu ile abdestler alındı. Ara
sokaklarda saflar oluşturuldu. İmamdan gelen Tekbir sesinden sonra, her cadde
ve sokakta bir imam, tekbir sesini tekrar ediyordu.
Tekbir
sesleri Ankara sokaklarına dalga dalga yayılıyordu. Bir mahşer gününü
andırıyordu 4 Nisan. Tekbir sesleri ve ağlama sesleri birbirine karışmıştı. Gökten
kar ağlıyordu! Koca koca adamlar, hıçkıra hıçkıra, bağıra çağıra kan
ağlıyorlardı...
Mustafa
YILDIZDOĞAN ogün doğaçlama bir ağıt yakmış ve hemen
halka mal olmuştu.
"YANDI
YÜREKLER YANDI,
YAĞAN
KAR İLE SÖNMEZ...
MİLYONLAR
BİR AĞIZDAN
DİYOR
BAŞBUĞLAR ÖLMEZ... "
Bu
ağıt, o günün acısını çok güzel özetliyordu. Tandoğan Meydanından geçerken
binalardan da bayrak sallayanlar, bozkurt selamı verenler, o gün tüm Ankara seyre
kalkmıştı. Başkent Öğretmenevinin önündeki parkın içerisinde
Tekbirlerle, dualarla ve gözyaşları arasında uygun bir yere defnedildi ve kar
yağışı durdu ve güneş doğmuştu. Saat dört gibi idi. Kocatepe’den Başkent
öğretmen evine 4 saatte gelebilmiştik. Kısacası o günü kelimelerle tarif
etmek çok zurdur. Anlamak için o günü yaşamak gerekir.
Şükürler
olsun Gaziantep Teşkilatı olarak biz, bu hüznü bizzat yaşadık. Kalabalık
çekildikten sonra, Başbuğumuzun başucunda gözyaşları arasında sesli bir Kur'an-ı
Kerim okumak nasip oldu bana. Veda zamanı gelmişti. Gece dönüşü çok zor ve
tehlikeli anlar yaşadık. Gölbaşı’nda şiddetli kardan, kayan otobüsler
yolları tıkamışlar.
Otobüsümüz
çalışır vaziyette Gölbaşı'nda sabahladık. Belediye araçları yolları
açtılar. Yola çıkmamız vakit öğleyi buldu… Mekânı Cennet olsun Türk’ün son
Başbuğunun. Türk Dünyası’nın başı sağ olsun! O ölmedi! Nesilden nesile
kalplerimizde yaşayacaktır. Onun yetiştirdiği Ülkücüler hiç
unutmayacaklar onu. Durmadan Fatiha gönderecekler. Merhumun ruhu şad, mekânı
Cennet olsun! Elfatiha.
“BAŞBUĞUN
ARDINDAN
Burada
baş sağlığı, orada gözler aydın;
Íki
ayrı dünyada iki ayrı tören var!
TANRI
katından gelen bir yüce buyruk üzre,
Aramızdan
ansızın çadırını deren var!
Orada
ecdat ruhu sadümanlık içinde,
Burada
tamu içre gönüllerde boran var!
Eksilmiş
bir yanımız; çarpılmış gibiyiz hep
TANRI
korusun sanki, Bozkurtluğa kıran var!.
Yukardan
gök mü bastı; altta yer mi çöktü ne?
Kimsede
ağız dil yok; gözleriyle soran var!..
Buradan
uğurlarken onu binlerce Bozkurt
Orada
karşılayan binlerce Alp-Eren var!
O
gün Tanrıdağı'nda, tan ağardığı çağda,
Dediler:
Oğuz Han'ın, otağına giren var!
Töredir;
konan göçer, doğan gün, batar elbet!
Tanrı
zeval vermesin; devlet, din ve KUR'AN var!..
Niyazi
Yıldırım GENÇOSMANOĞLU”
Yazar
Mehmet Demir Atmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder