14 Temmuz 2021 Çarşamba

İstiklâl Mahkemeleri

             İstiklâl Mahkemeleri:

“Ne Mutlu Türküm Diyene Ne Mutlu Cumhuriyetimizin Değerini Bilenlere!”

"YA İSTİKLAL YA ÖLÜM"

BİR BABANIN GERÇEK ACI HİKÂYESİ.
                        (İstiklâl Mahkemeleri)

Salona eli bağlı üç kişi getirildi, sırasına oturtuldular.

Mahkeme başkanı Saruhan Mebusu Mustafa Necati, sanıklardan en yaşlısına, ihtiyar köylüye sordu: 

-Baba Adın ne?

Dinleyicilerde bir ferahlama görüldü.

Demek bu ihtiyarın suçu ötekilerden daha hafifti.

Bu yüzden ilk yargılanıyordu.

İhtiyar ayağa kalktı.

-Hüsnü

-Baba adı?

-Ramazan

-Nerelisin?

-İnebolu’nun Çatal bucağından.

-Baba, sen askerden kaçan oğlunu evinde saklamış, bir asker kaçağına yataklık etmişsin!..

 

-Tövbe de Reis Bey!..

-Ben tövbe dedim, sen ne dersin?

 

İhtiyar köylü başkanın üstelemesinden sıkılmıştı.

Elini koynuna sokup yıpranmış, buruşuk iki tomar kağıt çıkardı, kürsüye doğru salladı:

 

-Reis Bey, Reis Bey!..

Şu kafa kağıtlarının içini okusan bana dediğinden utanırsın!..

 

-Neden ?

-Bu kağıtlar Balkan Harbin'de ve Çanakkale’de Şehit düşen oğullarımın nüfus kağıtlarıdır…

 

İki arslanını millet için Şehit veren baba, üçüncü oğlunu bu ölüm dirim savaşında bir kahpe gibi gizlemez Reis Bey!..

Salonda çıt yoktu.

Mahkeme üyeleri birbirlerinin yüzüne baktılar.

Şaşkındılar.

İhtiyar birden yamalı mintanını yırttı.

Çıplak, ak kıllı göğsü dışarı fırladı.

-Hele gel Reis Bey, yakın gel de şu kalbura dönmüş göğsüme bak!

Bu gördüğün yaraları Makedonya'da Bulgar Çeteleri ile döğüşürken aldım.

Sekiz yıl askerliğim var benim. Kurşun yarasına yara demem… 

Şehit arslanlarımın yarasıdır bağrımı delen.

Benim oğlum askerden kaçsa bile ben saklamam.

Bunu böyle bil!.. 

Mustafa Necati Bey sıkıntısını gizleyemeyerek sordu:

-Peki baba, oğlunu en son ne zaman, nerede gördün?

-En son, ilk kar düştüğünde gördüm.

Aha şurada, Kastamonu Askerlik Şubesinin önünde. Ankara’ya selâmetlerken...

 

-Sonra hiç haber almadın mı?"

İhtiyar duraladı.

Bu soruyu beklemediği belliydi.

Kuşkulu gözlerle dinleyicilerden yana baktı.

Orada birilerinden, birilerinin bir şeyler söylemesinden korkuyordu sanki.

Kararsızdı.

Bir süre sağına soluna baktı.

Sonra tükenmiş bir sesle başkana döndü: 

-Diyecem diyecem, emme o itin ipini de ben çekecem!

Başkan gün görmüş geçirmiş bir tavırla sordu:

-Anlat bakalım baba!

 

-Askerlerin bazısını Halifeciler kandırılmış, başıbozuk olmuş dediler.

Askerden kaçanları ortalıkta görmüyorduk, emme kulağımıza geliyordu.

Kaçaklar, yakalanırım korkusuna evine ocağına gelmezmiş.

Kimi dağa çıkıp eşkıyalık edermiş. Kimi de bir kıyıya siner, mektup yazıp evden para istermiş.

 

Bir ay önce bana da bir mektup geldi.

Muhtar getirdi.

Hah dedim, oğlan askerden kaçtı para ister…

Benim okumam yazmam yok.

Utancımdan kimseye okutamadım.

 

Muhtar her önüne gelene demiş, bana mektup geldiğini.

Ele güne bakamaz oldum…

Dünyaya kahrettim eve kapandım.

İhtiyar eğildi, bağlı elleriyle yün çorabının arasından katlanmış bir kağıt çıkardı.

-Aha mektup bu!..

Alın okuyun!..


Nerdeyim diyorsa gidin yakalayın!.. 

Asarken de ipini bana çektirin!

Mahkeme başkanı Mustafa Necati kağıdı açtı, okudu.

Birden yerinden fırladı. Ağlayarak kürsüden indi.

İhtiyarın önüne geldi.

Boğuk sesiyle hıçkırdı:

-Baba bizi bağışla!..

 

Küçük oğlun da İnönü'de şehit düşmüş.

Sana gelen mektup askerlik şubesinin Şehitlik ilmühaberiymiş….

İhtiyar elini öpmek isteyen Mustafa Necati Beyi durdurdu:

-VATAN SAĞ OLSUN!..

SİZ ASLANLARIM SAĞ OLUN!...

İhtiyar sessizce ağlamaya başladı.

Çıplak ak kıllı göğsü körük gibi inip kalkıyor, kırışık

yanaklarından süzülen gözyaşları sakallarının içinde kayboluyordu.

Vatan hainliği suçlamasından kurtulduğuna mı ağlıyordu, yoksa son oğlunu da yitirdiğine mi?

Kimse anlayamadı…

Sessizlik çökmüştü koca salona…

 

Bu vesileyle bu Cennet Vatanı bize bırakanlara selâm olsun!

Bu topraklar için şehit düşen hilâl yüzlü yiğitlere…

Kanı dökülen Gazilere…

Onları doğuran annelere…

Yetişen tohum gibi toprağa eken babalara bin selâm olsun…

“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENLERE!..”

25 Şubat 2021 Perşembe

ADAMIN BİRİ ‘’BİZDE DELİ ÇOK!’’ DEMİŞ; ORHAN KILIÇOĞLU

ADAMIN BİRİ ‘’BİZDE DELİ ÇOK!’’ DEMİŞ

17 Ocak 2021; ORHAN KILIÇOĞLU

Önce siz kimsiniz?

Biz derken, “Ülkücüleri” mi kastettiniz?

Yoksa kendinizi Ülkücü yerine mi koyuyorsunuz?

Yapmayın Allah aşkına!..

Ülkücülük kim, siz kimsiniz?..

Ülkücülük, fıtrı bir hadise, insani bir tercih ve imâni bir harekettir. Böylesine mükemmel bir davayı ağzınıza alarak, toplumun gerçek Ülkücülere olumsuz bakmasına sebep olmayın.

Dinle bak!

Ülkücü nesilden senin anladığın mânâda deli çıkar mı?

Ülkücülerde delilik vardır; lâkin senin anladığın mânâda bir delilik değildir!

Bizim deliliğimiz ilâhi bir mânâda derinliğine sahip olup, Türklük aşkıyla yanıp tutuşarak, Vatanı Leylâ bilip uğrunda yanarak Mecnûn gibi divane olmaktır.

Ülkücülerin anladığı manada delilik;

Türk milletinde yok olup FENA FİL TÜRK,

Vatanda yok olup FENA FİL VATAN olmaktır.

Vatan, devlet ve millet uğrunda, yılanın gömleğinden sıyrılışı misâli dünya sevgisinden, mala, mülke ve makama olan tamahtan sıyrılarak, Şehadete sevdalanmaktır.

Bizim deliliğimiz tasavvufi ölçüleri olan bir deliliktir ki, bir adım ötesi ya Şehadettir ya da Velilik.

Bizim delilerimiz;

Allah aşkıyla dolu bir gönle, merhamet hissi ve insan sevgisiyle bezenmiş bir ruha, yüksek bir asâlete sahip vasıflı insanlardır.

Bizim delilerimizi dövmeleri için kimsenin üzerine salamazsın; çünkü onlar Ülkü Ocaklarında eğitim alarak, insanlığın kemâl noktasına ulaşmış yiğitlerdir! Gönül erleridir!

Ülkücü;

İlim, irfan, adap, edep, iman, tevazu, millî gurur, millî şuur, millî haysiyet, ahlâk millî, basiret, müsamaha, zekâ, cesaret, metanet, tahammül, ümit, heyecan, vatan ve millet sevgisi, istiklâl ve hürriyet aşkı gibi hasletlerin sahibi olarak her zaman minnet ve şükranla yâd edilmesi gereken mükemmel bir insan numunesidir.

Ülkücü;

Milletinin parlak geleceği için hayal kurar lâkin art niyetli insanların dolduruşuna gelerek ne kimseyi dövmeye ne de kalp kırmaya tevessül eder.

Ülkücü;

Olay ve kişileri kendi nefsinin mihengine vurup değerlendirme yapmak yerine, olayları ve kişileri, Ülkücü Davanın mihengine vurarak bir değerlendirme yapmak zorundadır, aksi, basitlik, sığlık ve nefse uşaklıktır...

Ülkücülük, tarihi, kültürel ve mânevî derinliği olan yüce bir idealin adıdır…

Ülkücülük, fıtrı bir hadise, insani bir tercih ve imânî bir harekettir…

Ülkücülük. millî, insanî ve İslâmî olmak üzere üç boyutludur…

Ülkücülük, duygu, kültür ve bilgiden ibaret üç temel kaide üzerinde yükselen fikri bir yüceliktir…

 Rahmetli Başbuğumuzun rahle-i tedrisinden geçmeyenlerin yüzeysel ve yetersiz kalarak kavga, dövüş, saldırı, kaos ve muvazaa yaratmalarının temelinde imanî ve ahlâkî zafiyet ve de Başbuğ Alparslan Türkeş’in fikirlerinden nasiplenememek yatar.

Ülkücü terbiyemizden asla ödün vermeyelim.

Ülkücü, mutlaka bir gün toprak olacağını bilir; lâkin çirkefleşerek hiçbir zaman çamur olmaz.

Ülkücü, adamın adamı olmak yerine, davanın adamı olmayı yeğler.

74 yıllık ömrümün en az 50 yılı ÜLKÜ OCAKLARINDA geçti. Bizlere Ülkücülüğü böyle öğrettiler. Bizler de gençlere böyle öğrettik.

Yüce Türk Milleti!

Kendini Ülkücü yerine koyanların yanlışlıklarına bakarak, sakın Ülkücü davayı ve Ülkücüleri hor görmeyin!..

Her Ülkücü lekesiz bir bayraktır ve her Ülkücü nuranî anaların, mübarek evlâtlarıdır.


8 Şubat 2021 Pazartesi

BİR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI!.. Hakkı ÇOLAK

BİR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI!..

Hakkı ÇOLAK 

Otopsiye göre üç gündür midesine bir lokma dahi girmeyen…

Şehit edildiğinde cebinden sadece ve sadece 25 kuruşu çıkan...

Küçük bir dilim bayat ekmeği suda ıslatarak bölüşüp karınlarını doyuran...

Anadolu Türk terbiyesinden gelen utanma duygusuyla kimseciklere ismini açamadığı sevdiği kızın, kendisinin mezara konuşunu 100 metre öteden hıçkırıklara seyredip, terki diyar ederek, bir daha hiç kimselerin göremediği...

İdama götürülürken, gecenin alaca karanlığında, bulutlar insan kılığına girip başları üzerinde dolaşarak ''Cennette yerin hazır, senden önce Hakk’a vasıl olan ülküdaşların seni bekliyorlar’’ diyerek karşılanan…

Şehadetinden 5, 5 ay sonra kabri açıldığında sağ başparmağından halâ sıcak kan akıp, gören Savcının imana gelmesine vesile olan…

 Şehadetinde 9 ay sonra çöken mezarı açıldığında, kabrinde kefenine çil dahi düşmemiş bedeninden etrafa gül kokusu yayılan…

Biraz sonra avluda boynuna ip takıp, ayaklarının altındaki sehpayı tekmeleyecek olan cellâtına, ''Gecenin bu saatinde evinden, çoluk çoğundan ayrılıp buraya kadar geldin'' diyerek helâllik isteyen...

Sol Başta: Abdullah Çağrı ELGÜN, En Önde Bıyıklı olan: Namık Kemal BIYIKLI 

 













BİR ZAMANALAR ÜLKÜCÜLER VARDI!..

Vatan sevdaları,

İdam sehpaları Burak'ları,

Dar ağaçları ise Sır’atları olan...

 Devrin cellâtlarınca idam edilen ülkü devlerinin ayaklarının altlarındaki sehpalar, üzerilerinde ki ülkü devlerini cennete taşıyacak kanatlarını açmış birer BURAK'TAN farksızdılar.

İdamları için çatılan dar ağaçları ise;

Mahşer günü Cennete giden yoldan daha rahat geçebilmeleri için onların Sır'atlarıydı...

Onlar, kendilerini Türk milletine adamışlardı.

Türk milletine Allah'ın birer mübarek armağanıydılar.

Onlar, yılanın gömleğinden sıyrıldığı gibi dünya sevgisinden sıyrılarak vatan, devlet, din ve Türklük uğrunda şehadete koşuyorlardı...

BİR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI!..

‘’Ağabeyi, sen davamıza lâzımsın, sen vurulma, ben vurulayım’’ diyerek ülküdaşının eceline tâlip olan...

BİR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI!..

Onlar yaşadıkları devrin sahabesi olabilmek için ne dertlere göğüs gerip, en büyük zorluklar karşısında bile geri adım atmamışlardı... 

BİR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI!..

Ruhlarını İslâm'ın potasında eriterek, Türklük gurur ve şuuruyla peşinden koştukları kutlu davanın birer çerisi olup, geride gözü yaşlı analar- babalar, dul ve yetimler bırakarak gençliklerinin baharında Allah'a yürüdüler...

Selçuk DURACIK

BİR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI!..

O ülkücüler;

Gönül ve hal ehli olup,

Türklük ateşiyle yanıp kavrulan,

Hakk'a sevdalı,

Rütbe beklemeyen,

Dünyaya tenezzül edip ikbâl kovalamayan,

Anadolu'nun her taşına sevdalı,

Her karış toprağına vurgun Türk delikanlısıydılar,

Her biri Türk’ün bağrından yeşeren namus âbidesidiydiler.

BİR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI!..

O’ ülkücülerin çileli ömürleri;

Hainlerle,

Sütü pislerle,

Kanı, dini, nikâhı bozuk soysuzlarla,

Türk milletinin amansız düşmanı kahpelerle,

Irz, namus ve din düşmanı hainlerle mücâdelenin en çetiniyle, kavgaların en amansızıyla geçti.

BİLİNSİN Kİ:

Ülkücünün ülkücüyle kapıştırılması tarihimizde uğradığımız felâketlerin en büyüğü ve en korkuncu olur.

Bunun sonucunda vatan ecnebinin olurken, herkesin anası, avradı, bacısı ve gelini işgâl kuvvetlerinin askeri karargâhlarında fahişe yapılarak kucak kucak dolaştırılır (Allah yaşatmasın)

Kim bu alçaklığa tevessül eder ülkücüyü ülkücünün üzerine salarsa; biliniz ki bu kişiler kendisinin ve milletinin namusunu pazarlayan GAVATLARDIR!..

ÜLKÜCÜ ÜLKÜCÜYE SALDIRDI DENİLİYORSA!

Şayet bir yerde her hangi bir sebeple ülkücü ülkücüye saldırdı diye bir haber duyarsanız, biliniz ki ya birileri ülkücülere çamur atıyordur, ya da taraflardan biri mutlaka ülkücü olmayıp, birilerinin bindirilmiş kıt'alarıdır.

Ülkücü ülkücüye asla ve asla saldırmaz!

Çünkü ülkücü ülkücünün kan ve can kardeşi olup, Türk milletinin vatanının, ırzının mücâdelesini birlikte veren yiğitlerdir.

BİLİNSİN VE BEYİNLERE KAZINSIN Kİ:

Ülkücü, kimseye ne fedâilik, ne de uşaklık yapar.

Ülkücü, Hasan Sabah'ın Haşhaşileri gibi sağa sola salya akıtmaz.

Ülkücü, geçmişte kendisine hakaret edip iftira atanları da asla unutmaz.

Ülkücü, kutsal kavgaların adamıdır.

Ülkücülük, bir Türk için, insanın yükselebileceği en üst mertebedir ve insanlığın en yüce şeref zirvesidir.

ÜLKÜCÜ:

Bazen Vey Irmağı kıyısında Çinliye kılıç çalan Kürşad'ın kırk çerisinden biri olur.

Bazen Ulubatlı Hasan olur surlarda elinde üç hilâlli bayrağı ile,

Bazen Genç Osman'dır Bağdat önünde,

Bazen Koca Seyit'tir kucağında 274 Kg lık mermisiyle...

ÜLKÜCÜ:

Hiçbir zaman boynuna tasma taktırmaz,

O' vatanı, şerefi, milleti için kavga verir,

Gâzi olur,

Şehit olur,

Lâkin dünyaya meyledip kimsenin uşağı olmaz.

 ÜLKÜCÜ DAVA:

Fıtri bir hadise,

İnsani bir tercih,

İmâni bir harekettir.

ÜLKÜCÜ DAVA:

Bilgi, kültür ve duygu temelleri üzerinde yükselen bir inanç ve fikir hareketidir. Tarihi, kültürel ve mânevi derinliği olan yüce bir idealin adıdır.

 ÜLKÜCÜ İSE:

Bu davayı sırtlayan ve kendi şahsi geleceğini Türk milletinin bekası noktasında yok sayarak, maddi ve mânevi tüm imkânlarını onun yüksek menfaatlerine amade kılan, ahlâk ve fazilet âbidesi, asil ve soylu insan demektir.

 İYİ BİLİNE Kİ:

Bu ifâdeden gayrısı çapulcu olup,

Birilerinin bindirilmiş kıt'alarıdır,

Bu gibiler asla ve kata ülkücü olamazlar.

KİMLERDEN Mİ ÜLKÜCÜ OLMAZ?

Ucuz,

Basit,

Yalancı,

Münafık,

İspiyoncu,

İtikatı zayıf,

Menfaatperest,

Ahlâk fukarası,

Ve bulaşık adamlardan ülkücü olmaz!

EY BENİM ASİL VE SOYLU ÜLKÜDAŞLARIM!

TÜRK’ÜN GELECEK ÜMİDİ OLAN GENÇ BOZKURTLAR VE İHTİYAR KURTLAR, SİZLERE SESLENİYORUM:

Türk darda!

Türk zorda!

Türk bir ateş çemberinin içine hapsedilmiş!

Biliniz ki, İstiklâl, istikbâl ve hanımlarımızın, kızlarımızın namuslarına göz dikilmiş!

İçeride ve dışarıda ki hainler SEVR TÜRKÜLERİ söylemekte ve Türk’e diş bilemekteler!

SON OLARAK DİYORUM Kİ:

Bir olun!

İri olun!

Diri olun!

 Kucaklaşın!

Gönüllerinizi genişletin, 82 milyon yer bulup kendilerini güvende ve huzurda hissetsin o ülkü dolu gönüllerinizde!

ŞUNU DA UNUTUP YEİSE KAPILMAYIN!

Yüce Allah, bu toprakların tapusunu,

İlkin 1071 Malâgirt,

İkinci kez 1915 Çanakkale,

Son olarak da 9 Eylül 1922 de Türk’e kesti…

 Bu topraklar Allah’ın dilemesiyle kıyamete kadar, altında Allah’ın mührü olan ilâhi tapu gereğince Türklerindir olacaktır!

 BİR ŞARTLA!

Başbuğ Türkeş’in mübarek Anadolu topraklarına ektiği ÜLKÜ TOHUMLARINI el birliği ile yeşertip, ÜLKÜCÜ RUH etrafında kenetlenip organize olarak, küfrün, hainlerin, Cumhuriyet düşmanlarının karşılarına çıkmakla…

GEÇ KALAN ÖLÜM!

Ruhi Kılıçkıran- Önkuzu- Özmenem- Pehlivanoğlu- Duracık- Esendağ…. Derken Fırat Çakıroğlu ülküdaşlarım!

Biliyorum kırgın ve kızgınsınız bana.

72 sene yaşayarak çok mu geç kaldım yanınıza gelmek için?

Ne sizleri daha fazla bekletmeyi ne de Türk’ün sahipsiz kalan vatanından ayrı kalmayı içime sindiremiyorum ve YENİDEN DİRİLİŞLE HAYKIRIYORUM…

 Malım, Kanım, Canım Vatana Feda Olsun

Türklük Bedenimiz, İslamiyet Ruhumuz

Kanımız Aksa Da Zafer İslâm’ın Olsun

Türkiye Turan, Anayasa Kuran Olsun

Allah Türkü Korusun ve Yüceltsin.

Allah,

Türk’e Ülkücü Dirilişle Yeni Yeni Zaferler Kazanıp,

Can Anadolu Topraklarında Kıyamete Kadar Yaşamayı Nasip Eylesin İnşallah"

Âmin.