20 Mart 2022 Pazar

TARIKATLAR NASIL YÜKSELDİ? (TARİKAT, TİCARET, SİYASÎ ÖRGÜTLENMELERİ), Mehmet ÖZCAN

TARİKATLAR NASIL YÜKSELDİ?

(TARİKAT, TİCARET, SİYASÎ ÖRGÜTLENMELERİ)

Mehmet ÖZCAN

“Emekli. Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazine Uzmanı”

1970-1980 yılları arasında Devrimci ve Ülkücüler sokak çatışmaları ile enerjilerini birbirlerine boşaltırlarken, Siyasal İslâmcılar Ticaret ve Sanayi hayatına el attılar...

Millî Nizam Partisi vasıtasıyla koalisyon hükümetlerinde yer alıp, yatırımcı bakanlıklarda sessizce kadrolaştılar...

Kadrolaşmanın en yoğun olduğu yer:

Devlet Planlama Teşkilatı,

Sanayi Bakanlığı ve Devlet Sanayi İşçi Yatırım Bankası (DESİYAB) idi…

O tarihlerde Cemaat ve Tarikatlar bünyesinde yüzlerce "Çok Ortaklı Anonim Şirketler" kuruldu. Aşağıda resmini koyduğum DPT tarafından hazırlanan yatırım projeleri ile Sanayi Bakanlığından "Teşvik Belgesi" alan işbu şirketler, gene aynı bakanlığa bağlı olan Devlet Sanayi İşçi Yatırım Bankasından (DESİYAB) aldıkları faizsiz krediler ile fabrikalar kurup, sanayici oldular…

1988 yılında Turizm Bankası ile birleşerek Türk Kalkınma Bankası adını alan DESİYAP adlı banka 1975 de zaten bu amaçla kurulmuştu… Elinde iyi bir yatırım projesi olup da, finansman sıkıntısı çeken Çok Ortaklı Anonim Şirketlere finansman desteği vermek bu bankanın görevi idi…

DESİYAB'ın mevzuatına göre bunun da tarifi yapılmıştı… AŞ. deki her bir ortağın sermaye payı %10 geçmeyecek ve en az 200 ortaklı olacak. Her Tarikat de zaten Mürit sayısı olarak bu tarife fazlasıyla uyuyordu. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)’nın hazırladığı örnek projeler de kâğıt üzerinde çok rantabldı.

Söz konusu banka, nakit para vermek yerine, tesisin kurulumunu yapıp üzerine de ipotek koyduktan sonra, şirkete teslim ediyordu...

Bankacılık dilinde buna ayni (mal-makina) kredi deniliyor. İşin başında kurulum maliyeti kadar borçlanan; ancak, sıfır hisse ile tesise hissedar olan proje sahibi firma, dönem sonu işletme kârından, her bir işletme yılı için ödeyeceği:

%20 lik taksitlerle,

1.nci yılın sonunda %20,

İkinci yılın sonunda %40 ve nihayet 5.nci yılın sonunda tesisin yüzde yüz sahibi oluyordu…

Ortada bir yolsuzluk yoktu! Her şey mevzuata uygundu. Sadece derenin taşıyla derenin kuşu vuruluyor ve Tarikat Mensupları devlet eliyle sanayici oluyordu... 

Tarikatlar aynı örgütlenmeyi Yurt Dışındaki İşçilerimiz arasında da yaptılar:

KOMBASSAN,

YİBİTAŞ,

İHLAS HOLDİNG,

JETPA, ...vs. gibi çok ortaklı şirketler vasıtasıyla fabrikalar kurup, daha sonra onlara kârdan pay vermeyerek işçilerimizi mağdur ettiler...

Ortaklara dağıtılmayan kârlarla hisseler satın alınıp, o fabrikaların da sahibi oldular…

1980’lere gelindiğinde Cemaat ve Tarikatler bu tür faizsiz devlet destekleri ve kendi aralarındaki dayanışma ile ve yurt dışındaki işçilerimizi istismar ederek parayla tanışıp, ticaret erbabı ve sanayici oldular.

1980’lerden sonra Turgut Özal döneminde kurulan:

Faisal Finans,

Finans Bank,

Al Baraka gibi bankalar da tıpkı yukarıda örneğini verdiğimiz 70 li yıllardaki DESİYAB uygulaması gibi, faizsiz kredilerle Tarikat Şirketlerinin güçlenmesine katkı vermişlerdir…

Gene Turgut Özal döneminde:

“İhracatta Vergi İadesi

Yatırımlarda Kaynak Kullanımı

Destekleme Pirimi” uygulamalarından da her yatırımcı olduğu gibi bu şirketler de fazlasıyla yararlanmışlardır…

Kendi öz kaynak harcamaları ile yatırım yapan şirketlere, yaptığı sabit yatırım harcamasının %50 sine varan hibeler, DPT’nin uygun görmesi ile ve Türk Kalkınma Bankasınca devlet desteği olarak verilmiştir.

Yatırım, ihracat ya da herhangi bir ticarî faaliyette bir finansman kaynağı olarak sermayenin faiz maliyeti, elbette çok yüksek ve temini de çok güçtür… Normal Şirketler bu maliyet altında ezilirken:

Cemaat ve Tarikat Şirketleri hem devletçe kendilerine sunulan bu faizsiz kredilerden, hem de kendi aralarındaki dayanışmadan dolayı, herhangi bir finansman sıkıntısı çekmemişlerdir…

2000 li yıllara gelindiğinde Cemaat ve Tarikat Şirketleri çoktaan devasa holdingler haline gelmişlerdi... Ticaret ve Sanayinin her sektöründe binlerce tesis sahibi olmuşlardır…

Bir zamanlar Türkiye'nin tek işveren kuruluşu olan TÜSİAD'ın artık esamesi okunmazken, Cemaat Şirketleri’nin üye olduğu:

MÜSİAD’ın, 11.000 üyesi ve 60.000 civarındaki işletmesi ile Türkiye'nin en büyük işveren kuruluşu olmuştur...

İşte AKP böylesine güçlü bir sermaye alt yapısı üzerine kurulup, iktidar olmuştur!.. 

AKP İktidarı, Cemaat ve Tarikatler’in ve bunların Ticarethanelerinin Siyasetle desteklenmiş sermayelerinin Siyasî İktidarıdır

AKP’nin en büyük iktidar ortağı da önceleri FETÖ idi…

FETÖ'ye ait şirketlerin faizsiz kredi ihtiyacı için, ASYA BANK Kurduruldu… Asyabank'tan alınan faizsiz kredilerle, binlerce FETÖ Müridi, Sanayici oldu.

Gemiler, Gemicikler bile bu kredilerle alındı. FETÖ’nün kurduğu İş Adamları Derneğinin adı: TUSKON idi ve bünyesindeki şirket sayısı: Elli bini (50.000) aşmıştı…

FETÖ için ayrıca:

Seksen yedi (87) Ana Okulu,

İki Yüz Yetmiş Dört (274) İlkokul,

Üç Yüz Altı (306) Ortaokul,

Dört Yüz İki (402) Adet Lise,

On Sekiz Adet(18) Adet de Üniversite Kurduruldu…

Yüzlerce Dershane ve "Işık Evleri" adı altında Özel Yurtlar açtırıldı. Bunlar için bedava arsalar ile nakdi teşvik ve hibeler verildi...

Devletçe yeni okul ve yurtlar yapılmayarak fakir fukara çocukları FETÖ’nün kucağına atılmıştı!

FETÖ ile ortaklık bozulunca, bu okul ve yurtlar diğer Cemaatlere devredildi...

Bir zamanlar FETÖ ile birlikte aynı gaye için yürünen yol, şimdi diğer Tarikatlarla yürünmektedir..

FETÖ ye verilen devlet destekleri şimdi tam gaz diğer Tarikat, Vakıf ve Şirketleri’ne verilmektedir.

-Halen Özel Okul ve Özel Yurt Yatırımları Sanayi Bakanlığınca teşvik edilmekte ve aşağıdaki devlet desteklerinden yararlanmaktadır.

-Bedava Arsa Desteği,

-Faiz desteği: %7 puan,

-KDV istisnası,

-10 yıl boyunca SGK İşveren Hissesi Desteği,

-Gelir Vergisi Muafiyeti…vb. Ayrıca MEB tarafından okullara öğrenci başına 2500-3000.TL. lira arasında Eğitim Desteği de verilmektedir…

AKP İktidarında Devlet, yirmi (20) yıldır okul ve yurt yapmazken Özel Okul ve Yurt Yatırımlarını Teşvik bahanesi ile Tarikat, Vakıf ve Şirketlerine kaynak aktarmaktadır...

Dün FETÖ'ye teslim ettikleri, fakir fukara çocuklarını, bugün diğer Cemaatlerin kucağına atılmaktadır… 

Eğitim Politikaları Uzmanı Prof. Dr. Esengül BALCI’nın 2018 yılında hazırlamış olduğu, bir rapora göre, Türkiye'de şu an:

10.053 Özel Eğitim Kurumunun üçte biri, yani; 3000'i,

4000 Özel Öğrenci Yurdunun ise, 2480'ı Cemaat ve Tarikatlarla bağlantılıdır… 

FETO’den sonra, devletin rutin işlerini yürüten Bakanlık ile Kamu Kuruluşları da muhtelif Cemaat ve Tarikatlar arasında pay edildi:

İç işleri ve Sağlık Bakanlığı             : Menzil Tarikatine,

Yargı ve Adalet Bakanlığı                : İskender Paşa Cemaatine,

Milli Eğitim ve Üniversiteler          : İmam Hatip ve İlâhiyat Mezunları Derneği'ne, 

Kuran Kursları, Yatılı Okullar             : Süleymancılara,

Arapça Medreseler, Sübyan Okulları   : İsmail Ağa Cemaatine,

Savunma Sanayii ise                            : Nakşibendi Tarikatı’na verilmiştir...

Tarikatlar, kurdukları muhtelif Dernek ve Vakıflar ile Kamuda faaliyet göstermektedirler.

Nurcular’ın Vakfı da: Hayra Davet Vakfı'dır.

Hayra Davet Vakfı: Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygün'ün, açıklamasına göre: Temmuz 2015 tarihinde kurulmuş, Kuruluş Senedi, 10 Eylül 2015 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanmıştır...

Vakfın manevî başkanı, Saidi Nursi'nin öğrencilerinden Molla Muhammet Emin'dir.

Milletvekili İlhami Aygün'ün açıklaması ve Gazeteci Müyesser YILDIZ’ın Oda TV. deki makalesine göre, Vakfın diğer kurucuları aşağıdadır:

Prof. Haluk GÖRGÜN: Şu an, ASELSAN Yönetim Kurulu başkanıdır.

Prof. İsmail DEMİR: Savunma Sanayi Başkanı.

Dr. Celal Sami TÜFEKCI: Savunma Sanayi Başkan Yardımcısıdır.

Dr. Selman NAS: TAI Uzay Sistemleri Başkanı

Serdar DEMİR: TAI Pazarlama ve İletişim Başkanı.

Vakfın bir başka kurucu üyesi de Prof. Recep ŞENTÜRK; İbni Haldun Üniversitesi Rektörüdür.

Son iki yılda atanan on bir (11) rektörün tamamının da İlahiyat kökenli olduğunu, on sekiz (18) rektörün de AKP eski Milletvekili olduğunu Adana Milletvekili Burhanettin Bulut'tan öğreniyoruz.  

Vah zavallı ülkem vah!.. 

Türkiye, bilim, ahlâk, adalet ve liyakate göre değil, Cemaat ve Tarikatlar eliyle yönetilir olmuş. Bilimin yerini safsata almış. İlim, irfan kaynağı olması gereken yerlerden rezaletler fışkırıyor...

Artuklu Universitesi. Rektörü Prof. Dr. Ahmet AĞIRAKÇA: "Demokrasi isteyen kâfirdir, tövbe etmezse, öldürülmelidir!.." diye biliyor ve medyaya sarıkla poz veriyor!..

Bir başka Tarikatçı Prof. Dr. Bedri Gencer: "Elâzığ’daki depreme, sübyan evliliğin yasaklanmasının sebep olduğunu!..” söylüyor.

Bir diğer Tarikatci Prof. Dr. Yavuz ÖRNEK: "Nuh Aleyhiselam'ın Tufan esnasında oğluyla cep telefonu ile konuştuğunu!.." iddia ediyor." 

Maalesef rezaletlerin biri bitmeden diğeri başlıyor… Cahillik, yobazlık, sahtekarlık, sapıklık, yurt çocuklarına tecavüz, ihanet, iltimas…vs almış başını gidiyor! 

Antalya'da Tarikat Yurdunda kalan bilgisayar öğrencisi bir genç, yurdun meczup aşcısı tarafından “Deccal” diye baltayla katlediliyor…

Babasının zoruyla bir başka Tarikat Yurdunda kalan Tıp öğrencisi Enes ise baskılara dayanamayarak intihar ediyor.

Tarikat yurtlarından çocuk çığlıkları hiç bitmiyor!..

Güzel ülkem, Şeyhler, Şıhlar, Seyyid, Derviş ve Meczuplar ülkesi olmuş…

İktidar ortağı MHP: “Hâlâ beka, bekaa!” diyerek, olup bitenleri görmezden geliyor!..

 

 

11 Mart 2022 Cuma

RUSYA SEMPATİSİ ve UKRAYNA SAVAŞI,Abdullah TOPAÇ/Konya

 RUSYA SEMPATİSİ ve UKRAYNA SAVAŞI

Abdullah TOPAÇ/Konya

Rusya'nın 24 Şubat 2021günü başlattığı Ukrayna saldırıları bütün vahşetiyle devam ediyor. Ukrayna'da insanlık utancı ve insanlık suçları ile dolu bir savaş sürdürülmektedir.

Savaşın Tahlili ve Satranç Oyunu:

Bu savaşın sebep-sonuç ve taktiklerini dünya strateji uzmanları inceleyip kamuoyunu bilgilendirmektir. Gizli ve açık tahliller her yönüyle çok çok yapılmaktadır.

Ukrayna'da, Ukraynalıların savaşının dışında, Rusya ile NATO ve onu temsilen ABD Avrupa Birliği arasında müthiş bir satranç oynanmaktadır. Bu oyun zihinlere ayrıca not edilmelidir...

Bu Yazının Amacı: Savaşı anlatmak değildir! Bahsedildiği gibi onu uzmanları incelemekte ve anlatmaktadır. Bu yazının amacı, ülkemizde oluşturulmaya çalışılan, Rusya Sempatisine, Tarihin Perspektifinden ışık tutmaktır.

NATO'nun, ABD'nin ve Avrupa Birliği Ülkeleri'nin, ülkemize ve milletimize yaptığı kaksızlıklar da malzeme olarak kullanılarak, ülkemizde bir Rusya Sempatisi oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ben bir tarih öğretmeniyim. Tarih öğretmeni olarak halkımıza Rus Mayasını tanıtmak istiyorum. Şu anda, Ruslarla ya da kimseyle düşman değiliz düşman olmak da istemiyoruz; ama dostluklarına da hiç güvenmiyoruz. Devletimiz'in savaş karşısında belli tutumu, taktiği, hedefi, stratejisi olabilir, mutlaka da vardır!  Bunlara saygı duyarız; ama bunlar dahi tarihteki olmuş olayları, gelecekteki olabilecek olayları düşünmeye, değerlendirmeye engel değil; yok saymaya, görmezden gelmeye de kâfi sebep değildir. Şu anki savaş coğrafyasının geçmişini ve Tarihi incelemeden; Türkiye-Rusya-Ukrayna Dostluğu, menfaati, tehdit ve tehlikleri hakkında konuşmak çok eksik, yanlış ve cahilce olur… O Halde Buyurun Savaş Coğrafyasında Tarıhî Bir Gezinti Yapalım:

Görünürde savaşan taraflar Ukrayna ve Rusya.

Savaşın daraltılmış alanı ise Karadeniz'in kuzeyinde bulunan, İDİL (Volga) Irmağı ile Dinyester Nehri arasında kalan coğrafyadır.

 Türk Milleti, Tarih Bilimi ve Karadeniz'in Kuzeyindeki Topraklar, Stepler...

1-Bu topraklar; Dünyada Batılıların,Turkıa  adını   ilk  kullandıkları  bir  alandır.

2- Bu topraklar; Türk Devletlerinin ve Türk Topluluklarının aralıksız bin dört yüz yıl (1400) yaşadığı, hakim olduğu bir kısmının da her şeye rağmen hâlâ yaşamakta olduğu bir arzdır. Bunları bilmeden ne savaşı ne Rusya’yı ne Tarihi ne de istikbali anlatamayız. 

Savaş Bölgesinin En Eski Ahalisi Türklerdir…

Karadeniz’in Kuzeyinde MS.375 yıllarına kadar Germen Asıllı Got Kavimleri  yaşamaktaydı. Ki ev (Kıyı Ev) ile onun kuzeyinde de Vikingler yaşıyorlardı…

Karadeniz'in kuzeyinde, Hazar Denizinden Doğu Avrupa'ya kadar olan bölgelerde Tarih boyunca kesinlikle Rus ya da Slâv kavimleri bulunmamıştır, yaşamamıştır.

 Dünyada Bir Küçük Kıyamet, Kavimler Göçü:

Kavimler göçü, bu günkü Avrupa'nın milletler coğrafyasının oluşmasının sebebidir. Asya'dan Doğu Avrupa ile Balkanlara 800 yıl durmadan devam eden Türk Yürüyüşünün tarihteki adıdır Kavimler Göçü.

İlk gelen grup, (Atillâ ile meşhurluğu bilinen) Avrupa Hunları’dır.

Avrupa diğer adıyla Batı Hunları 375 yıllarında Dinyeper Nehrinden Tuna'ya doğru akmaya başladılar. Bu bölgedeki Got Kavimleri   yerlerini bırakarak bugünkü Almanya ile İspanya arasına serpildiler. Bu olaya tarihte: “Büyük Kavimler   Göçü” diyoruz.

Bu tarihten itibaren, boşaltılmış bir arazi olan, Karadeniz kuzeyindeki stepler ile bugünkü Ukrayna topraklarına Avrupa Hunları yerleşmiştir.

 Türk Göçleri 800 Yıl Sürdü: Bu bölgeye Avrupa Hunları’ndan sonra Avar Türkleri, Hazar Türkleri, Peçenek Türkleri, Oğuz Türkleri, Kuman Türkleri, Bulgar Türkleri Boy Boy Ulus Ulus gelmiş ve yerleşmişlerdir.

Hatta bugünkü Ukrayna'nın başkenti olan KİEVİ, Kuman Turkleri'nin kurduğu ve bu şehrin ilk adının “Kenardaki Ev, Kıyı Ev" anlamında KIYI EV olarak isimlendirildiği belirtilir.

375 ve 1200 yılları   arasında Hazar Denizi ile Tuna Irmağı arası kesintisiz, tek parça bir Türk Yurdudur…

Slavlar ve Ruslar Nerede?

Slavlar ve Ruslar günümüzden 300 yıl önceki bir tarihe kadar Karadeniz'i uzaktan dahi görmemişlerdir… Onlar Baltık Denizi kıyılarında Moskova ve kuzeyindeki steplerde kabileler halinde yaşayan dağınık unsurlardı.

Cengiz Han ve Kuzey Karadeniz Stepleri

Kavimler göçünden sonra Karadeniz'in kuzeyi Cengizhan tarafından istila edilmiştir. Cengiz'in ölümünden sonra büyük oğlu Cuci'nin kurduğu Altın Orda Devleti'nin (1223) hakimiyetinde kalmıştır. Moskova ötesindeki Rus Beylikleri yani Knezlikler varlıklarını Altın Orda Devleti'ne vergi vererek devam ettiren küçük küçük siyasî oluşumlardır.

 Rusya, Timur sayesinde önce devlet, sonra İmparatorluk, sonra da Türk Dünyasının başına belâ oldular!..

Timur'un baskıları ve düzenlediği seferler sebebiyle Altın Orda Devleti 1502 yılında parçalanıyor. Ruslar bu parçalanmaya birlikte ayaklanmaya, ayağa kalkmaya başlamışlardır. Altın Orda'nın Parçalanmasından, Kırım, Kazan ve Astarhan, Volga Devletleri ortaya çıkmıştır. Burada konuyu bir miktar beklemeye alıp, başka bir başlığa geçiyorum...

 Rusya'nın Kuruluşu, Devlet Kronolojisi ve Türk Tarihi ile Kesişme Noktaları

İnceleyelim, bakalım, Ruslar’a güvenelim mi sempati duyalım mı?  Yoksa Orhun Anıtlarındaki Bilge Kağan'ın öğütlerini bir daha okuyup düşünelim mi?

Ruslar kendi kuruluşlarını 882 yılında Ukrayna'nın başkenti Kıyı Ev (Kiev)’deki Rurik Hanedanının kurduğu Kiev Prensliği ile başlatırlar.

Oysa bütün tarihçilerin müttefik olduğu bir husus; Rurik Hanedanlığı Slav ve Rus değildir. Türkler’e akraba olan Fin- Ogur kavimlerinden ya da Vikink'lerden olduğu üzerinde durulur.

1283 yılında Moskova knezliği ortaya çıkar. Moskova knezliği Altın Orda Devleti'ne bağlı olarak, vergi vererek varlığını sürdürmektedir.

 Rusyanın 3. Roma İddiası

1472 yılında yani İstanbul'un fethinden 19 yıl sonra Moskova Knezi 3. Vasil Son Bizans imparatorunun yeğeni Sofia ile evlenir. Bu tarihten itibaren Rus Knezleri (Beyleri) Roma Hükümdar unvanı olan Sezar  kelimesinin Rusça  telaffuzu  olan  Çar (Çezar) Lâkabını kullanırlar. Rusya'yı da Roma İmparatorluğunun varisi ve 3.Roma olarak kabul ederler. Bugün de hâlâ böyle düşünürler.

Romanın Son Başkenti (Konstantiniye) İstanbul'dur.

"Yazıyı okuyanlara; Ruslardaki İstanbul Sevdasının sebeplerinden birisini bilmeleri için arz ederim. Rusya'nın çift başlı kartalı neden sembol seçtiğini bilmelerini de isterim."

Ruslar’ın 500 Yıl Süren Türk Kıyımı Başlıyor.

Ruslar 1552 Yılında (yıkılmış)Altın Orda Devleti'nin varisi olan Kazan Hanlığını feth ve işgal ederler. Burası  Bu Günkü  Tataristan Cumhuriyetidir ve hâlâ yok yıkılmamış hâlâ yüksek bir medeniyettir. Rusya Devleti bu tarihten itibaren Türklerin başına bela olmaya başlar...

Kazan'ın Fethi Rusya için o kadar önemlidir ki kutlama unsuru olarak Moskova Meydanı’na  Aziz Vasil Katedralini yaptırırlar. Katedrali yaptıran kişi Çar IV. İvan'dır. Bu adam oğlunu bile döverek öldüren zalim bir adamdır.  Katedral, bugün bile Moskova'daki en güzel yapıttır.

IV. İvan, daha güzel bir eser yapamasın diye katedrali yapan Mimar ın gözlerini bile kör ettirir. Bu da Rusların kendi menfaatleri için başka insanlara bakışının genlerinde olan tipik bir örneğidir. Kazan Devleti düşünce, Kafkasya'da Rusya Osmanlı Devleti ile sınırdaş oluyor. 1917 Yılına kadar Kafkasya'da ve Doğu Anadolu'da aralıksız büyük savaşlar yaşanacaktır…

Avrupa Yakasında Türk - Rus Münasebetleri Soykırım Ölçüsünde  Göçler....

Yıl 1683. Osmanlı orduları Viyana'da bozguna uğramıştır. Rusya 3 yıl sonra Mukaddes İttifaka katılır ve bunun hediyesi olarak 1700 yılında (yani Karlofça Antlaşması'dan 1 yıl sonra) yapılan ek anlaşma ile, Azak Kalesi Rusya'ya verilir.

Ruslar Karadenız'i İlk Defa Ogün Görürler.

Bölgede Türk hakimiyetinin de sonu hissedilmeye başlar.

Ruslarla 217 Yıl Aralıksız Savaş Sürmüştür. Daha Doğrusu Ruslar’ın Türk Vatanlarını işgalleri ve sürgünler iki yüz on yedi (217) yıl sürmüştür. Bolşevik Mücadelesi  sebebiyle 03  Mart  1917 Yılında  yapılan,  Brest Litovsk  Anlaşması’yla,  "Askerî Savaşlarımız" sona  ermiştir.

Tarih Sırasıyla Büyük Rus Kıyım, Yıkım ve Zulümlerini Hatırlayalım:

1783 yılında Kırım Rusya'nın eline geçer; büyük Tatar Göçü başlar. 21 Mayıs 1864 günü Rusya, Büyük Kafkas ve Çerkez Sürgünü ile soykırımını gerçekleştirmiştir. Yüzbinlerce insan, bindirildikleri kırık dökük teknelerle Karadeniz'den Türkiye doğru akmaya başlarlar. Karadeniz'de o kadar çok tekne batar, insan ölür ki; köpek balıkları İnsan etini doyar ve bugün Çerkezler hala balık eti yemezler.  93 Harbi veya Moskof Harbi dediğimiz 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı'nda; Doğu Anadolu, Trabzon, Bayburt, Ardahan, Kars, Van, Muş’a kadar olan vilayetlerimiz Ruslar tarafından işgal edilmiştir.

 Aynı Savaşta Balkanlarda ise, Tuna Havzalarını, bugünkü Romanya, Bulgaristan topraklarını (Türkiye'nin  üçte  biri büyüklüğünde bir  alanı) işgâl  ederek, İstanbul  Yeşilköy (Ayestefonos) Hava  Alanı’nın  olduğu yere kadar gelmişlerdir. Bu savaşta binlerce Türk daha evlerinde hiçbir şeyden habersiz olarak öldürülmüş, vatanlarından sürgün edilmişlerdir. Anadolu  

yüz yıllarca sürgünler ve öksüzler yurdu olmuştur.

 İkinci Dünya Savaşında, Türkiye savaşa katılmadı.

Katılmadığı, taraf olmadığı halde; savaştan galip çıkan tarafta bulunan Rusya, Türkiye'den Boğazların Hakimiyeti ile Kars ve Ardahan Şehirlerimizi istemiştir.

Türkiye'nin NATO'ya girmesinin temel sebeplerinden birisi de Rusya'nın o dönemki baskısıdır.

 İmparatorluk kuran Milletler hep bedel ödemişlerdir.

Rusya ve Çin hariç…

Rusya Bir Yılan Gibi Her Defasında Gömlek Değiştirmiştir.

Dağılmakta olan Çarlık Rusyası gömleğini çıkararak 1922 yılında Sovyetler Birliği adıyla Emperyalizmine Devam etmiştir.

Sovyetler Birliği adıyla ömrünü 70 yıl sürdürebilen Rusya, 1989-1991 yılları arasında "taşıyamadığı bağajlarını" mecburen atmıştır.

Doğu Avrupa Ülkeleri, Baltık Ülkeleri, bir kısım Kafkas Ülkeleri ve Orta Asya Ülkeleri bağımsızlıklarını kazanmışlardır.

Rusya ise, Rusya Federasyonu adı altında gömleğini bir defa daha yenilenmiştir.

Bugün karşımızdaki Rusya; varlığını yenileyen, yeniden güçlenen; kayıplarını toplamaya çalışan ve de  yeniden “ İmparatorluk” olmak  isteyen  Rusya'dır..

 Osetya, Karabağ, Kırım, Kazakistan Rusya'nın İmparatorluk programları sebebiyle karıştı. Ukrayna bunun için yıkılıyor…

Rusya'yı sevelim mi sevmeyelim mi?

 Milletlerde bir Millet Hafızası vardır, bir de Devlet Aklı vardır. Devlet Aklı, taktik, süreli, değişken davranışlar gösterebilir; ama daima, daima değişmeyen millet hafızası ile yönünü yörüngesini tespit eder!.. Bu Hafıza Belleği Türk Milletinde çok yüce ve çok derindir.

Rusya Sempatisini de gayet güzel ölçer...

Bizim Rusları sevmek sevmemek ile ilgili bir tercihimiz yok!..

 Bu Sempati (Bilerek ta veya bilmeyerek): Rusya Yıkılırsa - Dağılırsa…diye düşlenen ifadelerle başlatılıyor..

- NATO' da çok kışkırttı!..

- Rusyanın damarına çok basıldı.

- Ukrayna olmazsa Rusya dağılır.

- Putin'e tuzak kuruldu. gibi ifadelerle  devam  ettirilmek  isteniliyor.

 Rusyanın Yıkılması ve Dağılması Ne Getirir Ne Götürür?

1990 - 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılması Türkiye ve Türklük alemi için Cenabı Allah'ın bir lütfu olmuştur. Bu dağılma sayesinde hiç beklenmedik bir zamanda Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Azerbaycan (Rusya'nın hâlâ manevî baskısı olmalarına rağmen) bağımsızlıklarını elde etmişlerdir. Rusya bugün 85 federal bölge ve 14 Cumhuriyet ile varlığını sürdürmektedir. On dört Cumhuriyetin hemen hemen hepsi de Turanî Toplulukların Cumhuriyetleridir. Hatta bunlardan Tataristan gibi kuruluşu Rusya'dan daha eski medeniyeti Rusya'dan daha yüksek olan Cumhuriyetler vardır. Bu günkü Rusya Federasyonu'nun inkırazı  ve  dağılması halinde dünyadaki Türk Devletlerinin sayısı 25'in üzerine çıkacaktır. Bu konu çok ayrı bir değerlendirme gerektirdiği için çok genel geçiyorum.

 Sonucu Şu Şekilde Bağlıyorum: 

Rusya Türk Milletine bir imparatorluk borçludur; çünkü Osmanlı İmparatorluğunu dağıtmıştır!..

Rusya tarih boyunca, Türk topraklarını işgal etmiş, Türk Topluluklarını sürmüş, vurmuş, ezmiş, öldürmüştür.

Rusya'nın Millî hedefleri, hâlâ Türk Hakimiyetindeki alanlar üzerindedir. Devletler de ağaçlar gibidir. Ulu ağaç gölgesinde bitki göğertmez. Büyük devletler de çevresini daima rahatsız eder!..                                                     

O halde Türk çocuğu: Bilge Kağan'ın Orhun kitabelerindeki vasiyetini bir daha okumalıdır…

Bizim, kimsenin tatlı diline yumuşak ipeğine kanacak vaktimiz yoktur! Halimiz kalmamıştır… Rusya’nın işgal ettiği bütün ülkelere, kendisine sempati duyan az bir grup vasıtasıyla girdiğini hiç akıldan çıkarmamak gerekmektedir. Tarih böyle söylüyor.

Tarih, milletlerin hafızasıdır.

Tarihini bilmeyen, tarihini unutan milletler, alzaymır olmuş insanlar gibidir.

İsteyen Rusya’yı sevebilir; ama milletimizin geleceğıni düşünmek daha önemlidir. Allah Ukrayna'ya güç ve kuvvet versin!