DİYANET İŞLERİ BAŞKANI
PROF. DR. ALİ ERBAŞ’A
Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ
Sayın Başkan,
Türkiye ağır bir çoklu kriz sürecinden
geçmektedir. Bu çoklu krizin ana unsurları, tek adam yönetimine geçiş ile iyice
belirginleşen Devlet Krizi; Türk toplumunu ayrıştıran, düşmanlaştıran
politikalar neticesinde ortaya çıkan Milli Birlik Krizi; yanlış ekonomik
politikalar sonucunda ortaya çıkan Ekonomik Kriz ve 5.3 milyon Suriyeli
sığınmacının ülkemize gelişiyle oluşan Sığınmacı Krizidir.
Küresel ve bölgesel gelişmeler, bu çoklu
krizden geçen ülkemizin önümüzdeki yıllarda daha da ağır bir politik buhran yaşayacağını
göstermektedir.
Emperyalist güçler, yaşadığımız krizin
sonuçlarını ve gerçekleşecek buhranı istismar etmek isteyeceklerdir.
Batı Emperyalizmi ve Haçlı
Seferleri
Batı emperyalizmi için Doğu veya Türk
sorunu 1071'de Malazgirt'e girmemizle birlikte başlamıştır. 1071'de
Malazgirt'ten giren Türk Ordusu, 1083'te İznik'i başkent yapmış ve Anadolu Türk
Selçuklu devletini kurmuştur. Böylece Türk milletinin İslâm adına birleşik
Avrupa uygarlığına, Hristiyan Avrupa'ya karşı 900 senedir devam etmekte olan
mücadelesi başlamıştır. İznik'in başkent ilan edilmesi üzerine 1094'de ilk
Haçlı seferi başlamış ve 1272’ye kadar ardı ardına 12 Haçlı Seferi
gerçekleşmiştir.
Türk Milleti, amacı kendisini Anadolu'dan
atmak olan Haçlı Seferlerini göğüslemiş, yenmiş Anadolu üzerindeki egemenliğini
tartışmasız hale getirmiştir. Haçlı Seferlerinin aşılmasını, Osmanlı
Türklüğünün milletimizin egemenliğini önce Balkanlara, sonra Orta Avrupa'ya
taşıması izlemiştir.
Bu ilerleyiş, Türk Milletinin Rumeli’ye
ilk adımını attığı 1352’de başlamış, 1683’de Viyana önünde başlayan geri
çekilişe kadar devam eden 331 seneye yayılmıştır.
1683 ile 1921 arasında Türk milleti
Viyana'dan Sakarya Nehrine kadar 238 sene süren, “Geri Çekilme” süreci
içinde olmuştur…
Çekilen sadece ordumuz ve
sancağımız değil, milletimiz, dinimiz ve kültürümüzdür. Bu geri çekilme
sırasında tarihin en uzun ve en büyük soykırımı yaşanmıştır. 1812-1918 arasında
Balkanlar ve Kafkaslardan 4.5 milyon Türk Anadolu’ya sığınırken, 5 milyon Türk
ise tarihin en uzun ve en büyük soykırımı sonunda yaşamlarını yitirmişlerdir.
1918'de Kudüs'e Giren İngiliz General Son Haçlı
Seferi'nin Başarı İle Sonuçlandığını Açıklamıştır.
Artık sıra Asya'nın Kızılderilileri
olarak görülen Türk Milletinin Anadolu'dan tasfiyesine gelmiştir.
Birinci Dünya Savaşı'nın yorgun galipleri
Türk milletinin kasaplığını yapma görevini Yunan Ordusuna vermiş,
kendisi ise bu kasaplığa, arkadan yardım etmiştir.
Bu Kasap Ordunun, on
binlerce Türk evladını işkenceler ile katlettiğini, binlerce Türk kadınına
aşağılık şekilde tecavüz ettiğini biliyoruz…
Siz, Sayın Başkan,
Anadolu'nun harem-i ismetine tecavüz eden
Yunan ordusunun, savaşı kazanmasını arzu eden bir Türk-İslâm Düşmanını “Hasta Ziyareti” adı
altında ziyaret ederek Yunan Ordusu’nun katlettiği insanlarımızın
ruhlarını incittiniz. İncittiğiniz sadece tecavüz
edilip işkenceler ile öldürülen Türk analarının, süngülenerek katledilen
bebeklerimizin, adım adım çarpışarak şehit olan Mehmetçikler’in ruhları
değildir. Onlara bütün umutlarını bağlayan yüz milyonlarca mazlum millet
mensubunun da ruhlarıdır…
Sayın Başkan,
Türk İstiklal Harbi,
Türk milletinin yok edilmeye karşı direnişidir. Türk İstiklal Harbi cereyan
ederken, dünyada 300 milyon Müslüman vardır. Bu 300 milyon Müslümanın Sakarya
ve Aras arasına sıkışan 10 milyonu, Türk milleti bağımsızlık
mücadelesi verirken 290 milyonu emperyalizmin egemenliği altında yaşamaktaydı. Bu
anlamda, Türk İstiklal Harbi sadece Türk milletinin değil bütün İslâm
Dünyası ve mazlum milletlerin de emperyalizme karşı isyanıydı…
Atatürk’e ve Ortak Değerlerimize
Saygısızlık:
Sayın Başkan,
Durum bu iken başkanlığını yaptığınız DİB (Diyanet
İşleri Başkanlığı) Türk milletini kucaklamak yerine iktidar partisinin yan
kuruluşu gibi çalışmaktadır. Bazı İmamlar Camilerde, muhalefet partilerine
hakaret etmekte, iktidar propagandası yapmaktadırlar. Görüyoruz ki, İstiklâl
Harbimiz’in önderi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’e karşı, bir huruç harekâtı yapılmak
istenmektedir… Bu harekatın koçbaşı olarak DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) görev
almıştır.
Türk milletinin tamamının ortak değeri
olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Türk İstiklal Harbi'ne karşı başında
olduğunuz kurum düşmanca tavır almıştır. Devletimizi ve kurumunuzu kuran
Atatürk’ten Kurum Sitesinde bahsetmiyorsunuz… Atatürk ve Silah
Arkadaşları için dua edilmesini yasakladığınız haberleri gazetelerde
çıkıyor… Atatürk’ün fotoğraflarını cami yaptırma derneklerinden
indirtmeye çalışıyorsunuz. Raporlarınızda Atatürk’ü din karşıtı gibi
göstermeye çalışıyorsunuz.
Atatürk Neler Yaptı?
Sayın Başkan,
Ben size kısaca Atatürk’ü anlatayım:
4 Ekim 1911.
İtalya, ilk sömürgesini oluşturmak amacı ile Libya’nın işgaline
başlıyor. Osmanlı Devleti'nin İtalya ile açık ve kapsamlı bir
savaşa girme gücü yok; ancak isteyen subayların gönüllü olarak Libya’ya
gitmelerine izin verildi. Bunlar içerisinde Mustafa Kemal de vardı. Binlerce
subay arasından bir avuç subay gönüllü olarak Libya’ya gitti. Mustafa
Kemal, 22 Aralık 1911’de Derne’ye ulaştı. Arap Kabilelerini
gerilla savaşı için örgütledi ve İstanbul, Libya’dan vazgeçen anlaşmayı
imzalayana kadar, İtalyanlar ile savaştı. (1911 - 1912)
Birinci Dünya Savaşı
başlayınca Mustafa Kemal, görev istedi. Çanakkale’ye atandı. İngiliz,
Avustralya, Yeni Zelanda ve Fransız Birlikleri ile savaştı, yendi.
(1915-1916) Çanakkale’den sonra Mustafa
Kemal, 16. Kolordu’ya Doğu
cephesine atandı. 16 Nisan 1916’da Silvan’da göreve başladı. Muş-Bingöl
hattında ilerleyen Rus Ordusu ile savaştı. 7 Ağustos 1916’da Muş’u ve
sonra Bitlis’i Rus Ordusundan geri aldı. Haziran 1917’de Mustafa Kemal, 7. Ordu ile Filistin Cephesinde
görevlendirildi.
Artık sırada tekrar İngiliz
Ordusu vardı; ancak, İngilizler kadar büyük bir sorun varken, Türk
Askeri’nin kanı üzerinde Alman menfaatlerini gerçekleştirmeye
çalışan, bize komuta eden, Alman komutanlardı…
Kudüs’ün Elden Çıkması:
Ekim 1917’de
görevinden istifa edip İstanbul’a döndü. Mustafa
Kemal’in İstanbul’a dönmesinden 15 gün sonra İngilizler saldırdılar
ve Kudüs’ü aldılar. Mustafa Kemal’in uyarılarında haklı olduğu
anlaşılmıştı.
Mustafa Kemal 1
Eylül 1918’de tekrar aynı göreve atandı ve göreve başladı. Bu sefer Alman
Falkenheim gitmiş, onun kadar yanlış bir adam olan: Liman von Sanders yerini
almıştı. Sanders’in mutlak ölüme götürdüğü Türk Birlikleri’ni,
yok olmaktan kurtarıp, savaşarak geri çekti ve kuzeyde, sağlam bir hat üzerine
yerleştirdi…
Artık Birinci Dünya Savaşı
bitmişti. Kaybetmiştik; ancak Mustafa Kemal, Türk milletinin yeni bir savaşa
başlayacağının bilinci içinde, her bir Türk Gencini gelecekteki savaş için
hazırlıyordu (1917-1918).
Bazı ahlâksız, vicdansız, cahil ve
beyinsizlerin söylediğinin aksine, Mustafa Kemal
Atatürk, hayatının büyük bir bölümünde Osmanlı
Türk Devleti'nin yıkılmamasının mücadelesini vermiştir.
19 Mayıs 1919. 1683’de gerçekleştirdiğimiz İkinci Viyana
Kuşatmasından beri geri çekilen Türk milleti artık “nihai” olarak yenilmiştir. Düşmanlarımız sadece
bizi değil, müttefiklerimizi de yenmişlerdir…
Yunan Ordusu, Avrupa
emperyalizminin kasap ordusu olarak yukarıda kaydettiğim gibi Anadolu’ya
yollanmıştır.
Türk halkı yoksul, yorgun ve savaş kazanma
inancını kaybetmiştir… Mustafa Kemal Paşa’nın 1911’de Libya’da en küçük
gerilla birliğinden başlayarak sekiz sene içinde ordu komutanlığına kadar her
kademedeki birliği komuta ederek pişen askeri dehası, şimdi siyasi ve
psikolojik bir dehayı ortaya çıkarmaya başlar. Mustafa
Kemal, Türk milletini tekrar savaşa ikna
eder…
Meclis kurulur, ordu kurulur, Birinci ve İkinci İnönü, Eskişehir-Kütahya, Sakarya,
Dumlupınar. Sonra önce İzmir’e ve İstanbul’a giren Türk Ordusu. İstanbul’un
ikinci kez fetheder… Hazreti Peygamberin Hadis-i Şerif’i yere düşmez.
“Konstantinopolis’i fetheden asker ne güzel askerdir. Onu fetheden komutan ne
güzel komutandır.”
İstiklal Harbi, Türk Milleti’nin, savaşı tekrar kabul etmesi ve İngiliz Emperyalizmini
siyasi, Yunan ordusunu ise askeri olarak yenmesidir (1919-1922).
Sonra Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulması başlar. 1071-1683 arasında 612 sene sürekli savaşarak
ilerleyen ve sonra 1683’den 1921’e kadar 238 sene sürekli savaşarak adım adım
geri çekilen bir millet, bir dinin tek başına birleşik Avrupa’ya karşı kılıcı
ve kalkanı olan bir millet, yaralarını sarmak için çabalamaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk ‘ün Cennet’e
Alınması:
8 Kasım 1938. Mustafa Kemal uyanır.
Saate bakar göremez… Hasan Rıza Soyak’a sorar: “Saat kaç?”, “7.00
efendim” Aynı soruyu birkaç kez daha sorar. Soyak, cevabı tekrar ederek,
saatin 19.00 olduğunu söyler.
Soyak, “Biraz rahat ettiniz mi
efendim?” diye sorar. Gazi “Evet!” der. Doktor Neşet Ömer İRELP,
dilini çıkarmasını ister. Mustafa Kemal dener; ancak sonra dilini geri çeker… Dr. İRELP’e
dikkatle bakar ve son olarak Atatürk:
“Aleykümselam!..” der.
30 saat süren komadan hiç
çıkmaz ve 10 Kasım saat 09.05’de kalbi durur.
“Melekler, onların canlarını, iyiler
olarak alırken, ’Selamün Aleyküm!’ yapmış
olduğunuz iyi işlere karşılık Cennet’e girin’ derler.” (Nahl/32)
Sayın Başkan,
Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk, sadece
Türk Milleti’nin değil, İslâm Dünyası’nın da son dehasıdır… Başında
bulunduğunuz kurum: Atatürk’e, Türk İstiklal
Harbi'ne saygısızlık, düşmanlık yaparak, kurumu, Türk Milleti’nin büyük
çoğunluğundan, hızla kopmaktadır…
Sayın Başkan,
Uzun bir süre DİB’in (Diyanet
İşleri Başkanlığı) İstiklal Harbimiz’e ve Atatürk’e
saldırılarını, düşmanlığını sessizce izleyen, camiden uzaklaşan vatandaşlar,
artık tepkilerini sesli şekilde göstermeye başlamışlardır. Camilerimizde
kavgalar ve protestolar çıkmaktadır. Türkiye'de her geçen gün Cuma Namazı’na
giden sayısı azalmakta, tepkisel olarak Deist ve Ateist sayısı tırmanmaktadır.
Sovyetler Birliği Döneminde Rusya’da
Ateist Propaganda bile Ateizmin gelişmesi konusunda, sizin sağladığınız
başarıyı sağlayamamıştı…
Bu “başarı” sizin eserinizdir.
Sayın Başkan,
Hz. Osman'ın
katilleri gibi ümmeti bölüyorsunuz. Bu gidiş iyi bir gidiş değildir. DİB
izlemekte olduğu bölücü ve dışlayıcı politikaları terk etmezse, yarın daha
büyük olayların olması muhtemeldir… Hatta DİB Camilerine gitmek
istemeyenlerin kendi Camilerini kurmaları şaşırtıcı olmayacaktır. DİB, AKP'nin
değil, bütün milletin Diyanet İşleri Başkanlığı olduğunu hatırlamak zorundadır.
Sayın Başkan,
Bulunduğunuz makam, Türk İstiklal Harbi’nin manevî önderlerinden
ve Diyanet İşleri Başkanlığının ilk
başkanı Rıfat BÖREKÇİ'nin makamıdır. Bulunduğunuz makam, aziz
milletimizin dinimizi öğrenmesini ve güçlü maneviyata sahip olmasını sağlamakla
görevlidir. Bulunduğunuz makam partizanlık yapma
değil bütün yurttaşları kucaklama, eşit sevgi ve şefkat gösterme makamıdır. Siyasetin ayırdığı hatta son dönemde
düşmanlaştırdığı kitleleri; bir araya getirme, aynı milletin çocukları, aynı
peygamberin ümmeti olma duygusunu verme görevi Diyanet İşleri Başkanlığına
düşmektedir. Ülkemize yönelik küresel ve bölgesel gelişmelerin ağır tehditleri
gündeme taşıdığı bir dönemde Millî Birlik ve
Beraberliğimiz daha da büyük önem
kazanmaktadır.
Sayın Başkan,
Şu ana kadar birçok büyük yanlış
uygulamaya imza attınız; ancak bunları düzeltmek için hâlâ adım atma şansınız
var!..
Türk milletinin bölünmesine, ayrışmasına,
düşmanlaşmasına daha fazla yardımcı olmayın.
Aziz Atatürk’ün iç cephe dediği milli
birliğimizi güçlendirici adımları hızla atın. İstiklal
Harbimize ve Atatürk’e, Türk Milletinin milli değerlerine saygı gösterin. DİB’i
Atatürk’e saldırıların koçbaşı olarak kullanmaktan vazgeçip, bir süre birlikte
çalıştığınız FETÖ ile gerçek bir mücadeleye başlayın. Araştırmacı-gazeteci İsmail SAYMAZ’ın “Şehvetiye Tarikatı”
kitabını okuyun ve gereken önlemleri alın…
KAYNAKLAR:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder