KERKÜK’TE
“TÜRK KİMLİĞİ” YOK SAYILAMAZ(Özel)
İsmail CİNGÖZ
İsmail CİNGÖZ
Siyaset Bilimi ve
Uluslararası İlişkiler Uzmanı, BAŞKON Yurtdışı Türkler ve Göçmenler Platformu
Başkanı, BULTÜRK Derneği Ankara Temsilcisi, İsmail Cingöz, Kerkük’te Türk
hakları ile ilgili Eurasia Diary haber portalına konuştu. Cingöz, “Türkiye’nin
karar alıcı mekanizmaları genelde Irak ve Suriye’de, özelde Kerkük’te Türk
haklarını korumaya en sert kararlılıkla devam etmelidir. Zira bu hassas husus
referandum öncesi iç politikalar arasında kargaşaya gelemeyecek kadar hassas ve
önemlidir.” dedi.
Irak Kürdistan Bölgesel
Yönetimi lideri Mesud Barzani''nin atadığı Kerkük Valisi Necmeddin Kerim'in
Mart 2017’de kamu kurumlarına “Kürt Bayrağı Çekilmesi” talimatı bölgede zaten
var olan gerilimin daha da yükselmesine sebep olmuştur.
Irak Anayasasının 140.
Maddesine göre zaten tartışmalı olan bölgede yaşayan Kürtler dışındaki Türkler
ve Araplar karara sert tepki göstermiştir. Irak Türkmen Cephesi Genel Başkanı
Erşat Salihi; “…Valinin kararı Kerkük'te fiilen tehlikeli bir duruma
gidildiğini gösteriyor. Bizim de mücadele etmemiz gerekiyor. Valilik Kürdistan
bayrağı astırınca biz de caddelere, evlere Türkmen bayrağı asmaya başladık.
Bize dokunana biz de kesinlikle dokunacağız…” (Hürriyet Haber, 2017) şeklinde
açıklamalarda bulunmuştur. Türklerin haklı mücadelesi, Kürt yönetiminin yanlış
kararları önümüzdeki sürecin tehlikeli boyutlara tırmanma tehlikesi ihtiva
etmektedir.
Türkiye Başbakanı
Binali Yıldırım da “...Türkmen yurdu Kerkük hakkında alınan bu kararı doğru
bulmuyoruz, düzeltilmesi gerekir. Gerekirse Birleşmiş Milletler devreye
girebilir …” (NTV, 2017) şeklinde açıklamada bulunmuştur. Binlerce yıldır Türk
yurdu Kerkük yavaş yavaş Kürtleşmekte, Türkler kendi öz vatanlarında ya azınlık
muamelesine razı olmaya, ya da göç etmeye zorlanmaktadır.
Peki, tarih yok sayılan
Kerkük Türkleri ve Türklük için ne yazmaktadır?
Kerkük’te Türk Tarihi
Tarih boyunca pek çok
medeniyete ev sahipliği yapan Irak coğrafyası M.Ö. 5000 yıllarında Sümerlerden
itibaren; Akadlar, Asurlular ve Babilliler idaresinde kalmıştır. M.Ö. 1171
yılında Romalılara geçen bölge (Öz, 2014: 6), 637 yılında İslam dünyasına dâhil
olmuştur (Ertuğrul, 2014: 11). Nüfusun ağırlıklı çoğunluğunu Araplardan
oluşuyor olsa da gerek etnik, gerekse dini yapı olarak homojen değildir
(Tandoğan, 2013: 15). Başta Arap, Türk ve Kürtler olmak üzere birçok etnik
unsuru da barındıran bölge adeta Ortadoğu’nun minyatürü gibidir.
Daha önceki dönemlerde
Orta Asya’dan bazı Türk gruplarının bölgeye yerleşmeye başladığı bilinmektedir.
Düzenli olarak yerleşmeler İslam’ın kabulünden sonra başlamıştır. En büyük Türk
göçü 1055 yılında Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey döneminde yaşanmış olmakla
birlikte (Öz, 2014: 6), 11. yüzyıldan itibaren Türk göçleri yoğun yaşanmıştır.
Bu göçlerin doğal bir sonucu olarak 1040 yılında Selçuklularla (Turan, 2002: 598)
idare de Türklere geçmiştir.
Abbasiler döneminde
Türk askerlerinin savaşçı özelliklerini kaybetmemeleri için Orta Asya’dan
getirilen Türk kızları sayesinde başka milletlerle karışmaları önlenmiştir (Öz,
2014: 7).
Yavuz Sultan Selim’in
23 Ağustos 1514 Çaldıran zaferinden sonra 1515 yılında Kuzey Irak’ı da
fethetmesi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın Safevi hâkimiyetini sonlandırarak
Bağdat’ı tekrar Türk yönetimine kazandırması ile başlayan Türk idaresi, 1918
yılına kadar genel manada huzur ve istikrar hâkim olarak yaşanmıştır.
Osmanlı idaresinde
hiyerarşik olarak eyalet (vilayet), sancak (mutasarrıflık), kaza, nahiye ve köy
şeklinde idari düzen uygulanmıştır (Davulcu, 2007: 38-39). Fakat vilayet
yapılandırması planlanırken etnik ve dini unsurların yoğunlaştıkları bölgelere
dikkat edildiği (Ertuğrul, 2014: 11) görülmektedir.
Duyun-i Umumiye
müfettişi olarak 1890’lı yıllarda bölgede bulunan Fransız Vital Cuinet’in “Le
Turquie i D’Asia” isimli eserinde 30.000 olan Kerkük nüfusunun 28.000’ni
Türklerin oluşturduğunu belirtmektedir. Mondros sonrası İngiliz işgalinde Erbil
valisi olan William Rupert Hay bölge hakkında yazdığı kitabında; “Türkmenlerin
ana merkezi Kerkük’ün Savaş öncesi 30.000 Türkmen nüfusa sahip olduğu, civar
köylerde de Türkçe konuşulduğunu” yazmıştır (Öz, 2014: 10-11).
Türk nüfusu Irak’ın
genel olarak kuzey bölgelerinde yaşamaktadır. Irak’ın “1921, 1926, 1947, 1957, 1965, 1969, 1977,
1987 ve 1997 yılları” nüfus sayımlarına göre; % 63 Arap, % 18 Kürt, % 16
Türkmen ve % 3 Hıristiyan (Diğer Azınlıklar), şeklinde dağılım oranı görülmektedir.
Irak Planlama Bakanlığı 2000 yılı nüfusunu 20 milyon olarak açıklamıştır. Bu
rakamın doğru olduğu kabul edilecek olursa, Irak Türkmen nüfusunun 3.200.000
civarında ve nüfusun %15’ine denk geldiği değerlendirilebilir. Bu verilere göre
Türk nüfusunun Irak’ın üçüncü büyük etnik unsuru olduğu da bir gerçektir (Öz,
2014: 11-12).
Musul Vilayeti’nin Türk
İdaresinden Kopartılması
3 Kasım 1839 yılında
ilan edilen Tanzimat Fermanı’nın sağladığı azınlık haklarını olumsuz manada
kullanan Hıristiyan kesimin çıkartmış olduğu karışıklıklar ve Avrupalıların
azınlıkları kışkırtmalarından (Ayrancı, 2006: 13) etkilenen Araplarda da
milliyetçilik fikirlerini yükselişe geçirmiştir. Yaşananları fırsata çevirmeye
çalışan Fransa ve İngiltere (Aslan, 2008: 7) Ortadoğu azınlıkları üzerinde
nüfuz sağlama çalışmaları yaparken bir taraftan da azınlıkları birbirine karşı
kışkırtmaya ve günümüze kadar devam eden düşmanlık tohumları atmaya
başlamışlardır.
Yaşanan olumsuzlukları
önlemeye çalışan 2. Abdülhamit’in Pan-İslamist propagandaları ve Müslüman
tebaanın devlete sadakatlerini artırma çalışmaları başarısız olurken, yabancı
okullar ile ayrılıkçı Arap cemiyetlerinin çalışmaları ise hedeflerine ulaşmayı
başarmıştır (Sağlam, 2006: 2/3). XVIII yüzyıldan itibaren sömürge mücadelesi
ile dünyadan daha fazla pay kapma yarışına giren büyük Avrupa devletlerine
iyice zayıflamış olan Osmanlı Devleti’ni paylaşabilmeleri için aradıkları
fırsat Birinci Dünya Savaşı ile gelmiştir.
Osmanlı Devleti ilk
zamanlarda tarafsızlığını ilan etmişse de Birinci Dünya Savaşı’na dâhil olmak
durumunda kalmış ve yaşanan gelişmeler, Osmanlı Devleti’ni Almanya’nın ve
Avusturya-Macaristan’ın yanında savaşa dâhil olmak zorunda bırakmıştır. Savaş
Avrupa devletleri arasında yaşanırken, ağırlıkla Osmanlı topraklarında devam
etmiştir. Savaş sonrasında mağlup devletlerin nasıl paylaşılacağı üzerine bir
dizi planlar yapan büyük devletler gizli anlaşmalar yapmışlardır.
Bu planlara en iyi
örnek olan 16 Mayıs 1916 Sykes-Picot Antlaşması ve 2 Kasım 1917 Balfour
Deklarasyonu ile Fransa, İngiltere ve Rusya (Kürkçüoğlu, 1982: 101-102),
Ortadoğu’nun nasıl paylaşılacağını içeren ve “gizlilik kaydı olan” paylaşım
mutabakatları yapmışlardır. Adana, Mersin, Antep, Urfa, Maraş, Musul, Suriye ve
Lübnan’ı Fransızlara; Basra Körfezi’nden Musul’a kadar Irak ve Ürdün’ü İngilizlere’ye
(Akbıyık, 1990: 48; Aslan, 2008: 9), İstanbul ve Kuzey Anadolu’nun Ruslara
bırakılması planlarına (Taş, 2012: 12) Filistin topraklarının Yahudilere vatan
olarak verilmesi de dâhil edilmiştir (Kürkçüoğlu, 1982: 221). İngilizlerin
Şerif Hüseyin’e Arap Krallığı sözü vermelerinden 6 ay sonra imzalanan bu
anlaşmalar (Çetin ve Çağ, 2015: 50) ile Ortadoğu petrollerine göz diken
emperyalist Batı, bu toprakların Osmanlı Devleti’nden kopartılarak kendi
kontrollerine geçirebilmek için, Savaş devam ederken bir taraftan da Arap
milliyetçiliğini körüklemiş (Akdemir, 2000). Şerif Hüseyin bölgenin Osmanlı
Devleti’nden kopartabilmesi için kullanılmıştır.
İngilizlerin teşvikiyle
27 Haziran 1916’da isyan hareketi başlatan Şerif Hüseyin’e (Cemal Paşa, 2012:
37) İngilizlerin tüm gayretlerine rağmen ilk etapta beklendiği kadar katılım
olmamış, isyan Hicaz bölgesi ile sınırlı kalmıştır. Fakat Cemal Paşa’nın Arap
aydınları ve ileri gelenlerinden 11 kişiyi 21 Ağustos 1915’de Şam’da, 21 kişiyi
6 Mayıs 1916’da Şam ve Beyrut’ta idam ettirmesi Arapların Osmanlıya olan
bağlılıklarının sarsılmasına sebebiyet vermiştir (Artuç, 2008: 301-312; Aslan,
2008: 9-24). Cemal Paşa’nın hukuken haklı olarak uyguladığı bu idamlar,
siyaseten Osmanlı hâkimiyetinin aleyhine olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin
yenilgiyi kabul ederek 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesini imzalayarak Birinci
Dünya Savaşı’ndan çekildiği zamana kadar Musul haricinde (Kürkçüoğlu, 1982:
240) bütün Arap toprakları İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edilmiştir
(Kılınçkaya, 2008: 110). Mütareke imzalandığında Türklerin elinde bulunan Musul
Vilayeti, antlaşmanın meşhur 7. Maddesi kapsamında 15 Kasım 1918’de İngilizler
tarafından işgal edilmiştir.
Mondros Mütarekesi
kapsamında Osmanlı topraklarında işgaller devam ederken, Son Osmanlı Mebussan
Meclisi 28 Ocak 1920 tarihli Misak-ı Millî kararı ile Mütareke’nin imzalandığı
tarih itibariyle işgale uğramamış bölgelerin vatandan ayrılamayacağını milli
bir ilke olarak kabul edilmiştir (Soysal, 2000: 15).
Yaşanan işgale karşı
Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele devam ederken Osmanlı
Devleti Damat Ferit Hükümetince 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşmasına
göre; Adana Türkiye’ye verilmiş, Mardin, Urfa, Antep, Osmaniye ve İskenderun
Suriye’ye bırakılmıştır. Fakat bu antlaşmayı tanımayan Ankara Hükümetince;
Mondros Mütarekesi imzalandığı zaman Musul, Hatay ve İskenderun işgal edilmemiş
olduğu için Misak-ı Milli sınırlarına dâhil olduğu kabul edilmiştir. Misak-ı
Milli Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ve Lozan Görüşmelerinde büyük bir
ideal olarak görülmüş (Demir, 2011: 693-697) ve dış politikasının ana eksenini
oluşturmuştur (Sarınay, 2001: 25).
Türkiye Cumhuriyeti
parlak bir zaferle Milli Mücadeleyi kazanmış olmasına rağmen Misak-ı Milli
sınırlarına dâhil olan Musul ve Hatay’ı o günün şartları nedeniyle
kurtaramamıştır. Milli Mücadele 9 Eylül 1922’de askeri açıdan, 24 Temmuz 1923
Lozan Antlaşması ile siyasi açıdan başarılı bir şekilde sonuçlanmıştır. Fakat
1921 Ankara Antlaşması kapsamında Hatay Fransız Suriye Manda yönetimine kalacak
şekilde güney sınırı belirlenerek, Irak sınırı haricinde Türkiye’nin sınırları
uluslararası arenada tanınmıştır.
Lozan Antlaşması
imzalandığı sırada Musul İngiliz işgali altında bulunuyordu. İngiltere’nin
Musul’un Türkiye’ye verilmesine karşı çıktığı için “Musul Sorunu” denilen husus
ortaya çıkmıştır. Antlaşmanın 3. Maddesi ile sorunun 9 ay içerisinde
çözülememesi halinde Milletler Cemiyeti Konseyine götürülmesi öngörülmüştür
(Soysal, 2000: 81).
19 Mayıs-5 Haziran
1924’de İstanbul’da yapılan görüşmelerden sonuç elde edilememiştir. Milletler
Cemiyeti Konseyi içerisinde bir dizi görüşmeler sonrası 5 Haziran 1926 Ankara
Antlaşması ile Türkiye Musul’dan vazgeçmek durumunda kalmıştır. Fakat
unutulmamalıdır ki Komisyon çalışmalarını sürdürürken ve Lozan Antlaşması ile
barış imzalanmış olduğu halde İngiltere kuzeye doğru Türk topraklarını işgale
devam ettiği, kanlı olaylar yaşanmış (Soysal, 2000: 312-325) olduğu kamuoyu tarafından
halen bilinmemektedir.
Hiç kuşkusuz Türkiye’yi
bu antlaşmayı imzalamaya ve Musul’dan vazgeçmeye iten en büyük sebep 13
Şubat-31 Mart 1925 arasında yaşanan Şeyh Sait isyanının olduğu unutulmamalıdır.
SONUÇ
Kerkük ve dolayısı ile
Musul vilayeti İngilizler tarafından Mondros Mütarekesi sonrası işgal edilmiştir.
Kuşkusuz işgalin en büyük sebebi petrol yataklarıdır. Kerkük’te Türk nüfusunu
yok saymak bir vahşettir, aymazlıktır. Çünkü Sümerlerden itibaren 5.000 yıldır
Türk Milletinin bölgede var olduğu, neredeyse son 1.000 yıldır kesintisiz Türk
yönetiminde olan Kerkük’te resmi dairelere Kürt bayrağı asılması iki toplumu
karşı karşıya getirmek için planlanmış bir tezgâh olduğu unutulmamalıdır.
Türkiye’nin bir fiziki,
bir de stratejik güvenlik hattı olan sınırları vardır. Hiç kuşkusuz Türkiye’nin
güney sınırlarının güvenliği Suriye-Irak hattı içerisinde Türk nüfusunun var
olduğu stratejik derinlik hattından başlamaktadır. O nedenle Türkiye öncelikle
başta o hat üzerinde var olan Türk nüfusunun güvenliğini sağlamalıdır. Ki o
sayede güney sınırlarımız güvende olabilsin.
Türkiye’nin karar alıcı
mekanizmaları genelde Irak ve Suriye’de, özelde Kerkük’te Türk haklarını
korumaya en sert kararlılıkla devam etmelidir. Zira bu hassas husus referandum
öncesi iç politikalar arasında kargaşaya gelemeyecek kadar hassas ve önemlidir.
Türkiye imparatorluk
geleneğinden gelen bir devlet olması nedeniyle başta Osmanlı bakiyesi
topraklarda kurulan devletler olmak üzere Türk-İslam dünyasının sorunlarına
kayıtsız kalamamaktadır, kalma şansı da yoktur. Dış ilişkilerinde genellikle bu
eksende duygusal davranabilmektedir fakat bu duygusallık ülke güvenliği ile
çakışması durumda reel politik planları da olmalıdır.
Son
cümle: Kerkük Türk’tür, Türk Kalacaktır. Kalması için
yapılması gereken her şey yapılmalıdır.
KAYNAKLAR
1. AKBIYIK,
Yaşar, (1990) Milli Mücadelede Güney Cephesi: Maraş, Kültür Bakanlığı Yayınları/1157,
Sevinç Matbaası Ankara.
2. AKDEMİR,
Salih, (2000) “Suriye’deki Etnik ve Dini Yapının Siyasi Yapının Oluşmasındaki
Rolü”, 21.yy Türkiye Enstitüsü, Avrasya Dosyası, C. 6, S. 1, ss. 201-237,
http://www.21yyte.org/assets/uploads/files/201-237%20 salih. PDF, (Erişim
Tarihi: 07.04.2015).
3. ARTUÇ,
Nevzat, (2008) Cemal Paşa: Askeri Hayatı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, VII. Dizi, S.237, Merkez Repo Basım Yayın
Ltd.Şti., Ankara.
4. ASLAN,
Cevdet, (2008) Beşar Esad Dönemi Türkiye-Suriye İlişkileri, Sakarya
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya.
5. AYRANCI,
Zişan Şirin, (2006) Türkiye-Suriye İlişkileri, Anadolu Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir.
6. CEMAL
PAŞA, (2012) Hatırat (1913-1922), Dün Bugün Yarın Yayınları, 2. Baskı, Yayına
Hazırlayan, Ahmet Zeki İzgöer, Ed. Ersan Güngör, İstanbul.
7. ÇETİN,
Altan, ÇAĞ, Galip, (2015) Uluslararası İlişkiler ve Tarih Geçmişi Düşünerek
Geleceğe Bakmak, Lotus Yayınevi, İstanbul.
8. DAVULCU,
Mehmet, (2007) Faysal Döneminde Türkiye-Suriye İlişkileri (1918-1920), Ankara
Üniversitesi, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
9. DEMİR,
Şerif, (2011) “Dünden Bugüne Türkiye’nin Suriye ve Ortadoğu Politikası”,
TurkishStudies-International PeriodicalForTheLanguages, Literatureand History
of TurkishorTurkic Volume 6/3 Summer 2011, p. 691-713 TURKEY,
http://scholar.googleusercontent.com/scholar?q=cache:9S9Gf-QYNyEJ: scholar. (Erişim Tarihi: 02.04.2015).
10. ERTUĞRUL,
Ebubekir, (2014) Suriye Kürtleri ve Demokratik Birlik Partisi (PYD), Ufuk
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı,
Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
11. Hürriyet
Haber, (2017) Kerkük'te Bayrak Krizi... 'Bize Dokunana Biz De Kesinlikle
Dokunacağız', 21 Mart 2017,
http://www.hurriyet.com.tr/kerkukte-bayrak-krizi-bize-dokunana-biz-de-kesinlikle-dokunacagiz-40402150,
(ErişimTarihi:01.04.2017).
12. KILINÇKAYA,
M. Derviş, (2008) Osmanlı Yönetimindeki Topraklarda Arap Milliyetçiliğinin
Doğuşu ve Suriye, Atatürk Kültür ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma
Merkezi, Presmat Matbaa Gazete Reklam Ltd. Şti., 2. Baskı, Ankara.
13. KÜRKÇÜOĞLU,
Ömer, (1982) Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketleri (1908-1918),
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 512, AÜ., S.B.F.
Basın ve Yayın Yüksek Okulu Basımevi, Ankara.
14. NTV
Haber, (2017) Başbakan Yıldırım'dan Kerkük'teki Bayrak Krizine İlişkin Açıklama,
1 Nisan 2017,
http://www.ntv.com.tr/turkiye/basbakan-yildirimdankerkukteki-bayrak-krizine-iliskin-aciklama,HF57WvhQgUyQJsfDCgV4zQ,
(Erişim Tarihi:01.04.2017).
15. ÖZ,
Enes, (2014) 14 Temmuz 1959 Kerkük Katliamı ve Katliamın Türk Kamuoyundaki
Yansımaları, TC., Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiye
Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı, Tarih Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi,
Kayseri.
16. SAĞLAM,
Zafer, (2006) Jeopolitik, Jeoekonomik ve Jeostratejik Konumları İtibariyle
Türkiye-Suriye İlişkilerinin İncelenmesi, Genel Kurmay Başkanlığı, Harp
Akademileri Komutanlığı, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Müdürlüğü, Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul.
17. SARINAY,
Yusuf, (2001) “Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası ve Hatay”, Anavatana
Katılışının 60. Yıldönümünde Hatay, Yayına Hazırlayan, Berna Türkdoğan, Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, ss.23-39, Ankara.
18. SOYSAL,
İsmail, (2000) Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, I. Cilt (1920-1945), 3. Baskı,
Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
19. TANDOĞAN,
Ali, (2013) Arap Baharı Sürecinde Mısır, Atılım Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
20. TAŞ,
Ramazan, (2012) “Ekonomik Analiz”, Ortadoğu Raporu, Turgut Özal Üniversitesi
Yayınları, ss.9-35, Afşar Matbaacılık, Ankara.
21. TURAN,
Ömer, (2002) “XX. Yüzyılda Türk Toplulukları, Türkler”, Türk Toplulukları, C.
20, ss. 564-614 [p.331-360], Yeni Türkiye Yayınları, Ankara.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder