MÜSLÜMAN AKLININ MÜHÜRLENİŞİ
Tahsin BULUT
Amerikalı yazar Robert R. Reilly'nin kaleme aldığı,
'MÜSLÜMAN AKLININ MÜHÜRLENİŞİ; İslam'ın Entelektüel İntiharı, Günümüz
İslamcılık Krizini Nasıl Yarattı' adlı kitabının Ekşi Sözlük yazarı
'skocax' tarafından kaleme alınan yaklaşık 45 sayfalık özetinin, aşağıda kısa
bir değerlendirmesini yapacağım. Yazıyı benim de üyesi bulunduğum DEMOKRATİK
DEĞİŞİM HAREKETİ'nin WhatsApp grubunda rastlamıştım. Grup sözcümüz Rubil GÖKDEMİR'in
'1-2 sayfalık bir özete indirgeyebilir misin' ricası üzerine bu yazıyı kaleme
aldım ve siz okuyucularla paylaşmak istedim.
Kitap, 8 ile 12'nci yüzyıllar arası aklı esas alan: El Kindi, İbn-i Rüşd, İbn-i Heysem,
Farabi, İbn-i Sina, El Razi, El Harezmi, İbn-i Haldun gibi ünlü filozoflar
yetiştiren, İslam dünyasının alimleridir. Daha sonrakiler, aklı ve bilimi
reddederek nasıl da sefalete sürüklendiğini anlatan, dünyanın en büyük
entelektüel dramlarından biri olarak adlandırdığı hikâyeyi konu edinmektedir.
Uzun yıllar İslam alanında araştırmalar yapan yazar Reilly,
İslam'da felsefeyi benimseyen Mutezile Akımının yok olması ve Aklı İhmal
Eden Eşarilik Akımının İslam dünyasına hakim olması ile filozoflar çağının
sonlandığını görüyoruz… Bunun neticesinde de İslam'da akılcı düşüncenin
çöktüğünü ve Selefilik Akımının ortaya çıktığını anlattığı
çalışmasında, diğer mezhep ve akımlar için de
yüzde 40'lık bir nüfuz alanı ile en yüksek orana sahip olan İrrasyonel Eşari
Ekolün, hemen bütün İslam dünyasını etkilediğini belirtmektedir.
Mutezile Ekolü
Özetle:
'Tanrı insanlara
akıl vermiştir ve insanlar akıl yoluyla Tanrı’yı, ahlakı, iyiyi, kötüyü bulur. “İnsan-Tanrı
ilişkisinde merkezde akıl vardır” diyen bir akımı temsil eder.
Eşari Ekolü İse:
'Aklın hakikati
bulabilme kabiliyetini reddeden ya da bu kabiliyeti sınırlı kabul eden ve
hakikatleri: “Bilinemez!” olarak gören, yaratıcı ile onun yarattığı akıl
arasında bir otorite seçme tercihinde bulunarak, Tanrı ile aklı karşı karşıya
getiren' diğer bir akımı temsil eder.
Kitabın ilk bölümünde, İslam'ın Yunan Felsefesi'ni keşfi,
anlatılmaktadır. İslam'ın hızla geniş bir coğrafyaya yayılması, bu
coğrafyalarda Bizans entelektüel birikimi ile, yani eski Yunan felsefesi ile
tanışmasına vesile olmuştur. Bu sayede Müslümanlar, tıp, matematik, doğa
bilimleri, kimya ve astroloji ile yakından ilgilenmeye başladılar ve 8.
Yüzyıl'dan itibaren benim adlandırmamla 'İslam bilim uyanışına' ve akılcılığa
adım atmış oldular.
Görüldüğü gibi Eşariler
insan iradesini neredeyse yok sayarak, aklı ihmal etmiş, insanın yaptığı her
iyi ya da kötü hareketin faturasını Allaha mal etmişlerdir.
Emevileri ortadan kaldıran Abbasi Yönetimi, özellikle
rüyasında bile Aristo ile tartışmalar yapan 7. Halife Memun
döneminde Mutezileyi şiar edinmiş ve devletin resmi ideolojisi haline
getirmiştir. Fakat daha sonra gelen 10. Halife Mütevekkil'in
önderliğinde Mutezile ekolüne karşı savaş açılır ve aklın egemenliğindeki bu
akımın etkisi zayıflatılır. İslam'ın ilk filozofu olan El Kindi'nin
bile kütüphanesine el konulur ve kendisine zulmedilir.
Eşariliğin kurucusu Hasan El Eşari'nin ölümünden yaklaşık yüz
yirmi (120) yıl kadar sonra, dünyaya gelen ünlü İslam bilgini Gazali,
önceleri felsefeye, akla itibar etmesine rağmen, daha sonra, anlaşılmaz bir
biçimde felsefedeki 'nedensellik ilkesini' yani 'neden sonuç
ilişkisini', 'doğa kanunlarını' ve 'aklın üstünlüğünü' reddederek
Yunan Felsefesi'nin tercümesi ile ortaya çıkan İslam bilim uyanışının,
ortadan kaldırılması yönündeki çabalara büyük destek verir.
Gazali'ye göre 'susamak ile su içmek arasında' bir neden
sonuç ilişkisi değil, sadece ilahi bir irade vardır. Bu yüzden Gazali,
İslam düşüncesinde nedenselliğin kaybedilmesine vesile olan kişi olarak
bilinir. Oysa nedenselliğin olmadığı yerde akıldan da, bilimden de,
gerçeklikten de bahsedemeyiz. Yine Gazali'ye göre akıl, ahlaki gerçeğin
kaynağı değildir. Bu yüzden akıl, farz ve haramlar için bir referans
oluşturamaz. Gazali'nin adalet kavramına yaklaşımı da benzerdir. İnsanın
adaleti tesis edemeyeceğine, aksine Allah'ın koyduğu kural ve yasaklarla,
adaleti eksiksiz tesis ettiğine inanır. Yani Gazali: Aklı devre
dışı bırakarak, adaleti, 'haramlardan sakınmak ve farzları yerine
getirmekle' sınırlamaktadır.
Gazali'den sonra
gelen İbn-i Rüşd ise, 'eğer sebep ve sonuç arasında bir ilişki yoksa,
dünyada bir düzenden bahsetmek imkansızdır. Halbuki o düzen ve nizam vardır ve
bir bilgelik ve akıl aracılığı ile yaratılmıştır' der. Bu iki görüş
ayrılığına göre Gazali'nin Allah'ı mutlak irade, İbn-i Rüşd'ün ise
mutlak akıl ve mutlak bilgelik, olarak gördüğünü anlıyoruz. Yani Gazali'de kişi
Allah, İbn-i Rüşt'te ise kavram Allah düşüncesi hakimdir.
Eşarilik insanın iradesini ve aklını tamamen yok sayarak, insanın
bir eylemin başlatıcısı ve bitiricisi olamayacağını ve bütün bir hayatın
Tanrı'nın isteği ile gerçekleştiğini savunur. Bu görüşe göre Tanrı bütün
kötülüklerin ve bütün iyiliklerin kaynağıdır. Esasen bu görüş Kur'an'da
birçok yerde bahsi geçen “aklı üstün tutan ve siz hiç akletmez misiniz? Siz
hiç düşünmez misiniz?” diye haykıran ayetlerin de bir yanı ile inkârı
anlamına gelmektedir.
Nihayet 8-12
yüzyıllar arası El Kindi ile başlayan, İbn-i Rüşd, İbn-i Heysem,
Farabi, İbn-i Sina, El Razi, El Harezmi, İbn-i Haldun gibi düşünürlerle
devam eden İslam akıl ve bilim uyanışının önü maalesef, Eşari ekolü ile ve
Hanbeli akımı ile kesilmiştir…
Günümüzde İslam
ile demokrasinin bir arada olamayışının, İslam ülkeleri ile gelişmiş Batı
ülkeleri arasındaki gelişmişlik farkının, İslam dünyasındaki çöküntünün ve
sefaletin hikayesi bu ekollerin İslam coğrafyasına egemen oluşuna dayanır.
İslam dünyası, bu
durumun bilincine varamadığı sürece de maalesef acılar içinde sürünmeye devam
edecek ve sırtı yerden kalkmayacaktır…
İlahiyatçı-yazar Ayşe SUCU İlahiyat
Fakültesi mezunu bir hanımefendidir; 'Siyasal İslamın Gerçekleri'
kitabının arka kapağı üzerinde, çok dikkat çekici bir araştırmanın sonucu var.
İsterseniz oradan başlayalım:
‘An Economic İslamicity Index’ başlıklı makaleye göre
208 ülke arasında yönetim anlayışı Kur’an'a ve İslami ideallere uygun olduğunu belirtilen, ilk otuz ülke arasında, tek bir İslâm ülkesi yok!..
Bu durum neyle izah edilebilir?
İslam’da olmayan, birçok din dışı tavır ve
davranışların, İslam ile anılıyor olması, neden Müslümanları harekete
geçirmiyor?
Soruları çoğaltmak mümkün diyor Sayın Ayşe SUCU? Sorun derin ve İslam coğrafyasının içinde bulunduğu hal içler acısı diyor, Sayın SUCU!
Kitabın ilerleyen sayfalarında Ayşe SUCU şöyle diyor: Devlet şahıs olmadığı için devletin dini olmaz. Devleti
yönetenler inanır ya da inanmaz; ‘İşi ehline ver!’ ayeti, asıl olanın
adalet ve liyakat olduğunu ortaya koyar.
Yine kitabında Sayın SUCU, laiklik olmazsa olmazımızdır; diyor ve Atatürk’e de atıfta bulunarak ekliyor; Atatürk diyor ki: "Efendiler!.. Biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti; Şeyhler, Dervişler, Müritler memleketi olamaz!.."
Yine Ayşe SUCU kitabında şöyle diyor: ‘Dini öğretiler; insani erdemler üzerinden okunmadığı sürece, insanlığın vicdanını harekete geçiremeyeceği açıktır. Bunu günümüz Müslümanları üzerinden okumak mümkündür.’
Öte yandan; ‘sevdiğiniz şeylerden infak
etmeden fazilete ulaşamazsınız.’ diyor Sayın Sucu.
Yine Sayın Sucu kitabında soruyor:
Vergi kaçıran kim, rüşvet alan ya da veren
kim?
Kamu mülkünü talan eden kim?
Göz yuman, ortak çıkan kim?
Kayırmacılık yapan kim?
Sokakları çöplüğe çeviren kim?
Çocukları taciz eden ve kadına şiddet
uygulayan kim?
Yalan söyleyen, iftira atan, sözünde
durmayan kim?
İnsanların mahrem hayatını düzmece
videolar ile ortaya koyan, haksızlığa göz yuman ve zulmeden kim?
Listeyi uzatabiliriz diyor Sayın SUCU!
İnanç tam da bu noktada ritüellere, sembollere, entelektüel derinliği olmayan tekrarlara indirgeniyor ve bu yukarıda saydığımız çirkinlikler bu yüzden gerçekleşiyor!..
‘Uygarlık kökenleri kurutulan inançlar,
siyasete malzeme oluşturur’ diyor Sayın Sucu.
Ayşe SUCU kitabın ilerleyen bölümlerinde şöyle diyor; Maalesef:
Kur’an'da 700’ün üzerinde, "aklı kullanmayı öneren ayet" görmezden gelinir. Evrensel ilkeler dikkate alınmaksızın, zayıf rivayetlere dayalı indi görüşler, dinin olmazsa olmazları olarak sunulur ise gelinecek nota, burasıdır sayın okurum.
Ayşe SUCU hanımefendi harika bir kitaba
imza atmış; o kadar ki zamanlaması benim kitabım gibi çok isabetli olmuş:
İsabetle kitabın ilerleyen bölümlerinde
şöyle diyor Sayın Sucu:
‘Ve
Türk Siyaseti bilmelidir ki; muktedirin sırf iktidarından ötürü olmayan
vasıflarını övenler, gün gelecek muktedirin, o olmayan vasıflarını
yereceklerdir.’
Kitabın ilerleyen bölümünde Sayın Sucu
şöyle diyor; ‘Ötekiler yaratmak isteyenlere seleniyorum; ötekilerimiz olsun,
olmalı da…'
Neleri mi öteleyelim?
Arsızlığı, doymazlığı, hırsızlığı, yalanı,
kibri, hakareti, şiddeti, nefreti, sevgisizliği, edepsizliği, otoriterliği gelin öteleyelim?’
Bu kitabı günümüz Siyasal İslamcılığını
anlayabilmek için herkese öneriyorum. Bu arada kitabın bana gazeteci dostum Yüksel
BAYSAL tarafından hediye edildiğini de söylemem lazım… İyi ki hediye etmiş
dostum, kitap sayesinde yeni şeyler öğrendim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder