VATAN SEVGİSİ
Abdullah Çağrı ELGÜN
Bu
toprak, bu kara toprak, bu ak, bu mor, bu sarı, bu mavi bu yeşil
toprak... Bu toprak, bu vatan toprağı...
Bir metre karesinde yirmi beş kişinin kanının sebil olduğu, kemiklerinin
çürüyüp küllendiği bu toprak... Türk`ün asil kanının, mayasının; bu yer kürenin
suyuna, taşına, toprağına öz cevher olduğu bu toprak.
Bu toprak, bu
mübarek, bu ulvî, bu yüce, bu aydınlık, bu verimli toprak... Bu mübarek, bu
dualı, bu büyülü, bu sevdalı toprak. Evliyalar adağı, veliler, abdâllar,
Peygamberler diyarı toprak.
Bir
çekirdeğe yedi; yediye yetmiş; yetmişe
yedi yüz bostan veren toprak... Bir başağa
yedi kat; yedisine yetmiş kat; başak veren gür ve bereketli ürünler
veren toprak...
Senin
kaynağından su içen al, doru saf kan taylar; senin yeşilliğinde, senin dumanlı
dağ yamaçlarında giderir yorgunluklarını... Şahinler alaca kartallar, gök
güvercinler hep başı boş sürekler hallinde şen ve şakrak, bülbül ve kanaryalar,
el değmemiş çalı diplerinde ve dikenli karamıklarında, alıç ve yabani armutlarının dallarında oynaşırlar.
Ben, ben kara
gözlüm, ben senin o sıcak, humuslu, killi, mor ve kırmızı taneciklerinle kurulandım. Anamdan doğduğumda
seninle tanıştım ve işte ben ey güzel toprak, seninle sarıldım, sarmaş dolaş
oldum, seninle belendim beleklere... Sarıldım sırtlara, şeleklere... İlk, seni
sevdim. İlk, sana sevdalandım. Morum, alım; allım, karam; kara toprağım, kara
sevdalım benim..
Sen sac
üstünde kavrulup hazırlanırken, seninle ısındı uzvumun her yanı... Sen, beni en
sancılı zamanlarımda, en sıkıntılı
ağlamalarımda, bana döşek oldun, bana belek oldun, bana ilaç oldun... Apış
aralarımdaki pişiklerin sancısı, sen etime kuruluk ve serinlik verdiğinde
dindi... Vucüdumun o gereksiz kokuları sana sindi, sen "ah!" bile
demedin. Açıyı sen yudumlarken bana
sukûn bana huzur, bana neşeyi sen verdin. Beni teskine, beni teselliye, beni
sukûna sen davet ettin... Benim bir anam da sendin, babam da… Toprağım, toprak
anam...
Bana süt veren
anam, sütünü veren, beni emziren, bani doyuran anam da sendin. Bana kan veren,
bana can veren de sen... Beni besleyip büyüten de sen.
İşte şimdi
seni niçin bu kadar candan, bu kadar gönülden, bu kadar yürekten sevdiğimi de anladın. Seni yâr gibi seni anam gibi seni vatan gibi
seviyorum.
Anamı
seviyorum; çünkü anam da vatanım gibi
beni koynuna alıp ısıtıyor, sütünü veriyor, beni emziriyor. Ağladığımda karnımı
doyuruyor, susadığımda sütünü veriyor; yaralandığımda yaramı sarıyor.
Anamı
seviyorum; çünkü anam da vatanım gibi beni en kötü zamanlarımda, en amansız
günlerimde, en çetrefilli dönemlerimde, en içten sevgilerle kucaklayıp bağrına
basıyor. Anamı seviyorum; çünkü " ana gibi yâr, vatan gibi diyar
olmaz" diyen atalarımın yılların süzgecinden, inbiğinden geçerek gelen,
bana benliğimi hatırlatan sözleri, bana, beni hatırlatıyor.
Ben anamı seviyorum; çünkü anasını seven vatanını sever. Anasını seven milletini
sever. Anasını seven bayrağını sever, anasını seven milletini, anasını seven
devletini sever. Ben anamı, vatanımı seviyorum...
O "yavrum!.."
sözündeki iki hecede büyüleyici bir sıcaklık buluyorum. Bu iki hecede gizli,
cennet kevserinin yudumundaki lezzeti duyuyorum.
Ben
anamı seviyorum; çünkü varmak istediğim yer, vaad edilen yer cennet, benim anamın ayaklarının altında
duruyor. Ben anamın dizlerinde Tuğba’nın dallarında yemişler yerken,
Kevser’inde susuzluğumu dindiriyorum. Ben anamı seviyorum; çünkü anam canım, anam kanım, anam toprağım; ve anam
benim vatanımdır...
KAYNAKLAR:
1)
KUTAY Cemal , Tarih Sohbetleri c.IV )
2)
ERGİN Muharrem, Orhun Abideleri, Kültür Bakanlığı Yay. 1999, Ankara
3)
ERGİN, Muharrem, Dedekorkut Hikâyeleri, Kültür Bakanlığı Yay. 1990, Ankara
4) GADRON, Geza, Galibolu
5) ERAVŞAR Hamza, Avrupa
Türklerinin Mukadderatı, Yumak Yayınları,s.127-140, Ankara 1999