20 Kasım 2024 Çarşamba

Çözüm Süreci İsyanları, AKP Vahşeti ve Misak-ı Milli Zamanı

 Çözüm Süreci İsyanları, AKP Vahşeti ve Misak-ı Milli Zamanı

Büyük bölümü, ABD deniz piyadeleri gibi çok özel komando eğitimli, asimetrik savaş /NBC diplomalı, tıpkı Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi haşhaşileri misal terör / tedhişte uzman robotik varlıklar Türkiye ve Orta Doğuda bozgunculuk yapmayı sürdürüyor. Çok yönlü ve dış destekli anarşi karşısında devletler aciz, halk biçare, kukla hükümetler şımarık ve sırnaşık. Bu iğrenç bir durum; Özde değil, “sözde untitledMüslümanların” kadim tarih ve kutsal yaşam alanlarında kokuşmuşluk, yozlaşma, alabildiğine yolsuzluk olabildiğine suiistimal, yani, dört başı mamur tam rezillik hali, pespayelik, perişanlık hüküm sürüyor. Bir de, Türkiye bu güruha karşı “BM tarafından” korunacak, himaye edilecekmiş!.. Bu aşağılık bir aldatmaca, palavra ve baronlar arası kalleşçe it dalaşından başka bir şey değil. Bütün Türk-İslâm, masum-mazlum ve dürüst, adalet ve barış yanlısı insanlık âlemi ile alenen alay ediliyor.

KOALİSYON PALAVRASI

Burada bir girizgâh yapmak lâzım, şöyle ki;104 ülkenin karşılarında ittifak ettiği terör, tedhiş-anarşi (fiilen din ve ilâh tüccarlığı; uyuşturucu, ilâç ve silâh mafyalığı; mülteci, köle ve beyaz kadın ticareti yapan) unsurların maksimum gücü; Ortadoğu hinterlandında çöreklenmiş bütün lejyonları toplasanız 20 bin etmez. Menfurların ikinci dereceden patron, yerel uzantı ve yevmiyeli anarşi bağlantılarını da saysanız yekûnu ciddi bir rakamı bulmaz. Buna mukabil bir avuç kiralık katile karşın 104 devletin iştiraki ile oluşan, uluslararası koalisyon!..

Ne kadar komik, alçaltıcı ve utanç verici…

Hal bu ki bunların temizlenmesi için bir bölük TMT (1) yeter de artar bile…

KALLEŞLİK VE İT DALAŞI

Dahası bunların menfur uzantı ve dış güdümlü bağlantılarının, sözde “Kobani (Ayn-El Arap) isyan çağrısı; Terör-tedhiş, soygun-vurgun, yankesicilik ve yağma eylemleri karşısında hükümetin acze düşmesi:, Mutlak güvenlik, emniyet ve huzuru sağlamakla yükümlü polislerin vaki yıkım, yangın ve tahrip girişimlerini önlemekte, üstlerinden gelen “açılım süreci baskısı” sonucu müsamahakâr davranmaları veya saldırıları önemekte yetersiz, aciz ve zayıf kalmaları tam bir cürüm/suiistimal, görevi ihmal ve bir anlamda suça iştirak kabilinden olup:, Hükümet, mutlak sorumluluğunun gereğini yerine getirmemiş, isyancıları bastırmamış ve ülkemizde can ve mal güvenliğini sağlamamıştır. Bu cihetle mezkür alanda oynanan kanlı oyun ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarında uygulanan anarşi; Terörden beslenen menfur odakların iştiraki ile vaki bir it dalaşı (adeta bir danışıklı dövüş) biçiminde cereyan etmiştir.

AĞIR BİR CÜRÜM VE DOLAYLI İŞTİRAK

Sonuçta madden ve manen zarar gören millet, tahrip ve tarumar edilen milli servet ve kalleşçe katledilenler Türk vatandaşıdır. Ancak, “isyan davetçisi partiyi derhal faaliyetten men, fesih, iptal ve ilga etmeyen” hükümet, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, YCBS ve 2820 sayılı kanuna göre kapatma isteminde bulunmakla sorumlu kurumlarla dava açmak ve şikâyet mükellefiyetini yerine getirmekle görevli kurumlar:, Barolar ve Cumhuriyet Savcıları “alenen suça iştirak ve isyanı engellememek suretiyle teşvikten dolayı” suçludur.

Esas suçlu olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) dışında kalan ve son seçimlerde, Türk Milleti tarafından kendilerine muhalefet görevi verilen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Milliyetçi Hareket Partisi.; Her derece ve düzeyde itiraz, şikâyet, men-i müdahale ve suç duyurusunda bulunarak; Derhal anarşi, terör ve tedhiş örgütü uzantı ve bağlantılarının alenen cirit attığı parlâmenterler Meclisini terk edip Sine-i Millet’e dönmemekle, millete ve devlete en büyük kötülüğü yapmış bulunmaktadırlar.

Menfur isyan, yağma-talan, gasp ve irtikap karşısında dut yemiş bülbül misali suspus kalan, siyasi parti nam 80 küsur teşekkül de zan altındadır. Hatta aynı gün, Cumhuriyet Baş Savcılıklarına suç duyurularında bulunmamak, hukuk yolunu zorlamamak, hükümeti icbar ve ikaz etmemekle, dolaylıda olsa, suça iştirak etmiş durumuna düşmüşlerdir.

Bu, “diğer” partilerin gaflet ve dalâlet içinde, atıl ve muattal olduklarını gösterir.

BU BİR AKP VAHŞETİDİR  

Gerçek adı Ayn el-Arap olan Kobani bahanesiyle, Türk topraklarında sokağa dökülen unsurların, 6 Ekimden 11 Ekime kadar yüksek yoğunlukta süren saldırı/şiddet, yağma ve talan girişimleri, halkımızda büyük tedirginlik, kaygı ve korkulara yol açtı. Anayasaya aykırı olarak faaliyet göstermesine müsamaha edilen ırkçı partinin çağrısı ile patlak veren menfur eylemler vatanın huzur, barış ve güvenlik iklimini bozdu. Aziz, Mübarek Kurban Bayramı ve sonrasını zehir ettiler. Memleket, bir anda cinnet getirenlerin cirit alanı haline geldi ve kudurmuş kuduz kötülerin suç cennetine döndü.

Hâkim unsur, hüküm ve hikmet sahibi olması gereken; Adalet, barış, huzur ve sükûnu sağlamakla memur/mecbur ve mükellef hükümetin buna kesinlikle izin vermemesi:, Anarşiye göz açtırmaması, yağmacı ve çapulculara müsamaha etmemesi gerekirdi. Lâkin bu hükümet, çözüm süreci bahanesiyle terör ve tedhişe prim vermek suretiyle, asileri şımartmış, eli kanlı canilere yüz vermiş, hırsız, yolsuz ve yankesicilerin sokakları işgal etmesine göz yummuştur.

Oysa “alenen savaş yoksa” barış yolu adalet, hukuk ve hakkaniyetle örülür.

CİNNET GETİRENLERİN CİRİT ALANI; 

SUÇ VE SUÇLU CENNETİ TÜRKİYE!..

Cinnet getirenler ülkeyi cirit alanına çevirir, masum insanlar alçakça katledilir, can ve mal güvenliği ortadan kalkar, terör-tedhiş; Vandallık ve kalleşlik şehir merkezlerinde, meydan ve sokaklarında kol gezerken:, Suç odaklarının çıban başları ile “uç verip/baş gösterdiği yerde anarşi, terör ve tedhişi ezmekle memur, mecbur ve mükellef hükümet” millete itidal, sabır ve sükunet tavsiye ediyor. Olacak iş mi bu?, “Ey hükümet, sen kimden yanasın” demezler mi?

Sonuçta: Terörün siyasetteki baron, aktör ve piyonları, “her yer Kobani” biçimindeki, alenen tahrik, teşvik, yardım ve yataklık içeren açıklamalarla, kan tutmuş vahşi destekçilerini yakıp -yıkmaya davet ederek; Ülkemizi karıştırmak hırsıyla kudurup, menfur emeller ve kanlı eller ve sivri dillerle, alçakça provokasyonlara sebep oldular. Açıkça Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı isyan eden, başkaldıran, milli devletimizi yıkmak, ülke’de kargaşa çıkartıp bozgunculuk yapan bu asi, hain, çapulcu ve vicdansızlara hukuk öğretmek değil; Türk Milleti adına adalet önüne çıkartıp, ‘Türkiye ve Türk milletinin büyüklüğünü’ göstermek kaçınılmazdır.

Hükümet buna mecbur; Adaleti hâkim, güvenliği temin ve tesisle mükelleftir.

MEŞRU MÜDÂFA HAKKI

Adalet sadece eşit davranmak, hak/hukuk dağıtmak değil; Ağırlıkla ve mutlaka cürüm unsurlarını, yani suçluları mutlaka yargı önüne çıkartarak tedip ve terbiye etmek, nefsen ıslah olacakları biçimde cezalandırmaktır. Taammüden insan öldürenlerin ise, asla yaşatılmaması, mutlaka öldürülmeleri şarttır. Suç işlemeyi önlemeyen ve bütün suçluları yakalayıp, misliyle cezalandırmayan bir hükümet adil değildir. Adil olmayan hükümetlerin meşruiyeti tanınamaz. Bütün unsurları ile adalet mekanizmasını işletmeyen hükümetlerin meşruiyeti geçerli olamaz. Aksi takdirde ihanete yardım ve yataklık var demektir. Hükümetlerin suç örgütleri ile iştirak ve işbirliği halinde Millete “MEŞRU MÜDÂFA HAKKI” doğar.

Bu hak, BM yasaları, medeni ve evrensel hukuk kuralları çerçevesinde; “Mukabele-i bil misil” bazında devlete ve nefsi müdafaa kapsamında fertlere tanınmış bir haktır. Şu kadar ki; Esasen münferit olan bu hak, icabında bir köy, bina, mahalle, şehir, çarşı veya cadde halkı tarafından da müştereken kullanılabilir. Tek şart: Saldırı, kalkışma, isyan veya tecavüzün vaki olduğu yere resmi güvenlik kuvvetlerinin intikal etmemiş olması veya intikal ve müdahalede bulunduğu halde yetersiz kalmasıdır.

Hâkimiyet, halktan çıktığı zaman da bu hak, ayniyle geçerli olmak gerekir, biline.

Ayrıca, “Kobani düşerse Ankara düşer” diyenlerin, devlet ve millet malını talan/tahrip ve tarumar edenlerin şiddetle cezalandırılması, yol açtıkları hasar, zarar, ziyan, soygun/vurgun ve yıkımın tazmin ve telâfî ile 43 vatandaşımızı alçakça/hunharca, kalleşçe katleden katillerin mutlaka yakalanarak; İslâm’ın emri gereği idam edilmeleri şarttır. Aksi takdirde bu şerefsizce ihanet, hunharlık/yağma ve yankesicilik; Tarihe bir AKP vahşeti olarak geçmeye mahkûmdur.

ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK

Türk vatanı ve Türk milletinin, nimet ve servetlerinden yararlanarak yetişen ve şimdi tam bir nankörlükle isyana kalkışan güruhun Kobani kılıfıyla can almasının, kan dökmesinin, vurup kırmasının özgürlükle, insanlıkla, insan haklarıyla hiçbir ilgisi, alâkası yoktur. Askere taş, polise tokat atan, devlete söven, millete hakaretler yağdıran omurgasızların “özgürlük ve güvenlik” teraneleri, sadece yalancılık, demagoji, istismar ve sahtekârlıktan ibarettir.

Ayrıca, milletvekili nam “diğer parlamenterlerin” milli mücadelenin kutlu eseri olan Gazi Meclis’te, Kandil’in terör şeflerinden emir alanlarla aynı çatıyı paylaşmaları, en başta büyük utanç, insan hakları, adalet, hukuk, ahlâk, Din ve demokrasiye ihanettir. Asiler Kobani bahanesiyle 37 il’de 1.419 olay çıkarttı. 212 okul, 67 emniyet, 25 kaymakamlık ve 29 siyasi parti binası kundakladı. 1.177 araç tahrip etti. Sokak saldırıları sonucunda ölü sayısı 43’tür. Dahası 308’i emniyet görevlimiz olmak üzere 723 kişi de kalleşçe yaralandı. Günlerce Türk Bayrakları, Atatürk heykelleri,  büst ve köşeleri, Cami, Kültür Merkezi ve Kütüphaneler peş peşe ateşe verilerek, tıpkı hain Ermeni, Yunanlı ve Sırpların Müslümanlara yaptığı zulüm gibi hunharca yakılıp, alçakça yıkıldılar. Bu büyük bir vahşet, ihanet ve şeamettir. Vahşet, ihanet ve şeametin olduğu yerde güvenlik iflâs etmiş demektir.

Güvenliğin olmadığı yerde özgürlükten bahsetmek komikliktir.

Özgürlük&güvenlik dengesinin hiçbir yerinde, anarşi, terör, tahrip ve tedhiş olamaz.

Vahşet, ihanet, şeamet, Vandallık, ayrımcılık, bölücülük varsa güvenlik yoktur. Kaldı ki güvenliğin olmadığı yerde özgürlükten bahsetmek safdilliktir. Zira özgürlük maddi-manevi, bilimsel/kültürel anlamda, hiç kimsenin öz güvenliğine halel getirmeyecek sınırlar dâhilinde hareket etmek ve faaliyet göstermektir. Başkalarının hakkı, hareket alanı, hürriyet, sağlık ve emniyetini suiistimal eden hiçbir davranış biçimi özgürlük değildir.

Resmen izin almadan ve mesai saatleri dışında eylem Vandallık ve vahşettir.

Millet ve devlet/kamu malının yasal veya yasa dışı; Her ne şekil ve surette olursa olsun tahribi, gasp ve irtikabı ya da çalınması halinde, bedeli failden misliyle tahsil edilmek zorundadır. Aksi takdirde, maddi ve manevi tazminatlarla birlikte davayı takip-tahsili temin etmeyen hükümetler millet düşmanı ve dâhili bedhah demektir.

YENİ GÜVENLİK PAKETİ

Bu anlamda, hükümet tarafından TBMM’ne sunulmak üzere iki koldan hazırlanan yeni güvenlik ve yargı paketiyle Twitter’da iktidara yönelik sert eleştirilere beş yıla kadar hapis cezası getirileceği:, Aramalarda “somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesi” kriteri gözetilmeyeceği “makul şüpheyle” herkesin evi, işyeri ve otomobilinin aranacağı; Hükümete karşı suç işledikleri, örgüt kurdukları gerekçesiyle tüm muhaliflerin mallarına da rahatlıkla el konabileceği gibi iddialar ileri sürülmektedir. Bunlar akla, mantığa, hukuk ve ahlâka sığmaz.

Namuslu, dürüst, demokrat, şerefli, onurlu ve sorumlu bir muhalefet; Öncelikle insan hakları olmak üzere; adalet ve hukukun teminatıdır. Aksi takdirde millet bir şekilde muhalefet görevini üstlenecek ve icabını mutlaka yapacaktır. Kadim Türk tarihinin “Medeni Siyaset” kavramının güncel biçimi olan Cumhuriyet ve Demokrasi idaresi; başıbozukluk, disiplinsizlik, kuralsızlık ve düzensizlik değil; Tam tersine, dünyaca kabul görmüş norm kurallar rejimidir. Demokrasilerde anarşi, terör-tedhiş, başıbozukluk, yolsuzluk ve disiplinsizlik olmaz; Cunta, dikta, vesayet ve faşizme müsaade edilemez. Bu meyanda düzen, sistem veya rejimde sıkıntı varsa “muhalefet yok” demektir. Zaten de şu anda Türkiye de muhalefetten söz edilemez!..

AKP’NİN ÇÖZÜM ORTAKLARI

Türkiye’de özgürlük ve güvenliği tartışma, demagoji ve polemik konusu yapan; Milli, îlmi, kültürel, insani ve manevi değerleri, şeref, haysiyet, can/mal ve ırz güvenliğini tehlikeye düşüren, AKP’nin çözüm ortakları, AKP’nin çözüm kadrosu ve Kobani afyonuyla kudurmuş, Kobani aşısıyla çılgına dönmüş akıl fukaralarıdır. Başka bir şekilde bunlara “akıl tutulmasına uğramış” kifayetsiz muhterisler de denilebilir. Dolayısıyla, bu şer/şeamet karşısında Kobani için timsah gözyaşı dökenler milli servete, demokrasi, adalet ve hukuka hıyanet etmişlerdir.

DAHASI VAR

Öte yandan, yine Ekim ayı başlarında KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun huzurunu suiistimal ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin onur, beka ve erdemini istismar eden birleşmiş milletler genel sekreteri‘nin Kıbrıs özel danışmanı Espen Barth Eide; “güney Kıbrıs Yunan çetesinin (iyi ki) terk ettiği “toplumlararası (devletlerarası değil!) görüşmelerin derhal başlatılması için gereken neyse yapılmasını adeta emrediyor!.. Bu ne cür’et, ne menem bir alçaklık ve küstahlıktır!? Hani, hâkim ve hükümran, soylu ve saygın, uluslar arası itibara sahip Anavatan siyasetçileri nerede?

Domuz yavruları Anadolu’yu işgal plânları yaparken, Anadolu hükümetleri neden ve niçin tam bir onur, erdem, beka ve basiretle; Şerefli bir duruş, kutsal görev şuuru ve tarihin derinliklerinden gelen adalet, mutlak mütekabiliyet ve icabında mukabele-i bil misil asaleti içinde hareket etmezler? Oysa hükümetin hikmeti ve devlet adamlığının umur-u budur.

EGE’DE YAŞANAN İHMAL,

VATANA İHANET VE İZMİHLÂL

Aynı anda palikaryanın Ege’de mevcut ve aidiyeti mutlak Türk 16 ada ve 1 kayalıktaki (muhtemelen dâhili bedhahlar ile anlaşmalı), bütün Türk Milleti’ni utandıran, kamu vicdanını rencide eden ve sızlatan menfur, küstah ve kalleş işgalleri sürüyor. Dünyanın 5 silâh üreticisi ve önde gelen “ilâh+silâh+ilâç” taciri mel’unların bu gasp, işgal ve adaletsizlikten haberi yok. Belki var da, çılgın bir çatışma, kalıcı bir savaş çıksın diye kirli, irinli ve kanlı ellerini iştahla ovuşturuyorlar. Bu nevi âdi kene, akrep ve vampirlerden başka ne beklenebilir ki?..

Bunların kanlı-kirli oyun, menfur tuzak, alçaklık, kalleşlik, yalancılık, soytarılık, çifte standart, iki yüzlülük ve sahtekârlıklarından dolayı İslâm âlemi kan revan içinde. Ukrayna nâ hak yere ihanet şebekeleri ile cebelleşiyor. Libya, Mısır ve Pakistan, sapkın kâfir lejyonlarının anarşi, terör-tedhiş ve tehdit kıskacında! Başta, Çin mezalimine maruz Doğu Türkistan olmak üzere; Türkmen diyarları, Bosna Hersek, Karabağ, Güney Afrika Müslümanları ile Nyanmar insanlık düşmanlarının insafına terk edilmiş durumda. Şimdi muhataplara sormak lâzım:

Ülkemizi, dolayısıyla Türk ve İslâm âlemini adım/adım kaos, derin kriz, başıboşluk, otorite zaafı, haksızlık, kanunsuzluk, kuralsızlık ve yolsuzluk bataklığına sürükleyen (hayatta olanlardan) Süleyman Demirel, A. Necdet Sezer, Deniz Baykal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli ile (bir avuç anarşisti/teröristi haklamakta acze düşen) dönem Genel Kurmay Başkanları ve Ergenekon furyası ile hapislere atıldığı.; Terör-tedhiş örgüt başı diye suçlandığı halde, ülkenin en kritik günlerinde dut yemiş bülbül gibi suskun sabık liderlerine ne demeli?

Bunların tamamı “DEVR-SABIK” değil de nedir?

Niçin yaşanan kriz, kaos ve buhrana vaziyet etmez; Kalkıp hak, hukuk, adalet, eşitlik, Milli Birlik ve beraberlikten; Devletin namusu; Tüyü bitmemiş yetim/kul hakkı olmak üzere; Rüşvet, iltimas, ayırma-kayırma, yolsuzluk, hırsızlık ve suiistimaller aleyhine lâf etmezler?

Ya da şimdilerde sayıları 89’u bulan siyasi parti nam teşekküller ne iş yapar?

Anayasa da ‘demokrasinin vazgeçilmez unsurları’ olarak tanımlanan 89 siyasi teşebbüse, teşekküle rağmen; Memlekette neden-niçin demokrasi, adalet, ahlâk/dirlik-düzen/disiplin ve hukuk yok? Kanuna göre kurulan siyaset/hanelerin sebebi hikmeti nedir? Parti kisvesi altında menfaat sağlamak, kart dağıtmak, kerhane ve kumarhane işletmeciliği yapmak mı acaba?

MİSAK-I MİLLİ ZAMANI

+İbret için görmek gerek. Âlemin gâvuru; Türk ve İslâm, gerçekte insanlık düşmanları 2. Sevr’e uğraşıyor. Yeniden, “tarih ve tabiat önünde” sorumlu olduğumuz Türk ve Osmanlı bakiyesi Orta Doğu, İslâm coğrafyası ve dünya nimetleri talan ediliyor. Bu korsanlığa seyirci kalınamaz. Şimdi, tam bu başıbozukluk, yaygın ıstırap, katliam ve mezalim sürecinde ‘Misak-ı Milli’yi teşmil zamanıdır. Vasiyeti hatırlayın. Kancık, kahpe, dönme-devşirme ve kriptolar geri dursun. Yiğit, dürüst, imanlı-şuurlu, onurlu-sorumlu Türk, ahlâken yüksek, mert olanlar beri çıksın. Dünya buna muhtaç!. Türk’ün adalet, huzur ve barış mücadelesi tez başlamalıdır.

(1) TMT, Türk Mukavemet Teşkilâtı

 


6 Ekim 2024 Pazar

EYY, DÜNYA İNSANLARI! HEPİNİZ TÜRK'SÜNÜZ! DİLLERİNİZ TÜRKÇEDİR!.. Muazzez İLMİYE ÇİĞ

EYY, DÜNYA İNSANLARI!

HEPİNİZ TÜRK'SÜNÜZ!

DİLLERİNİZ TÜRKÇEDİR!..

Muazzez İLMİYE ÇİĞ

Dün gece geç saatte kişinin biri boyundan büyük söz etmiş:

“Türkçeden arapça ve farsça sözcükleri çıkarırsanız Türkçe kalmaz!”

Gibi köksüz bir söz savurmuş…

 

Bayramı da unutmamış, kutlamış.

(Önce yine Farsça, Arapça sanılan

Bayramını BAY’ladım!

Bey BAY Eden,

Ay gibi görünen ışık/kişi olur.

AY-ET (delil-kanıt) olur!

RAM rama’dan gelir. Barış/Mutluluk…

Bu sözcüğün doğuşunu da açıklarım! Ama şimdilik kalsın.

 

UR gibi ortaya çıkan Çuk-UR-a gömülür.

Ona HOP DEDİK başlığıyla aşağıdaki yanıtı verdim.

 

Akıl vermek değil, BİLginin karanlığı AKLAMASI için, yerleri/İL’leri AKlayın! AKIL-Ak-il, AKLANMIŞ İLLER/yerler çoğalsın!

Karanlık yok olsun.

İNSANLIĞIN İLK DİLİ TÜRKÇEDİR 

Türkçe insanlığın dilidir.

Diyelim ki hiç konuşma bilmeyen insansınız.

Ağzınızı açın ve ses çıkarmayı deneyin;

Doğaçlama ilk ses olarak:

"Aaaa!.." dersiniz!

A harfinin önüne abc.deki tüm sessiz harfleri koyup okuyun:

Ab,

Aç,

Ad,

Af,

Ağ,ag,

Ah,

Ak,

Al,

Am,

An,

Ap,

Ar,

As,

Aş,

At,

Av,

Ay,

Az…

Diğer sesli harflerin önüne de sessiz harfleri koyup aynı yöntemi uygulayın.

Sonra dünya dillerinde bu kök sözcükleri araştırın.

Büyük çoğunluğu Türkçe kök sözcüklerden türemiştir.

Arapça diye bildiğiniz birçok sözcük kök olarak Türkçe’dir!

KUR-an

TEK-bir

AY-et (ay gibi açık edilmiş bilgi.)

KAL-em (kalıcı olarak emilmiş olan, alet)

AR-AF-AT

(Arınma, af edilme, Taş ATma… )

 

Farsça: OR-UÇ

OR: orta, ordu, güçlü nokta…

UÇ: Yükselmek, uçmak…

OR-UÇ

Güçlü ruhsal yükseliş.

NAM: ün…

AZ: azalma…

Nam-az: Benlik duygusunun azalması durumu (Ben yokum TEK olan var bilincine ulaşmak)

 

En az 2.500 yıldır kullanılan GÖKTÜRK yazıtlarındaki dil varken arapça yazılı dil bile değildi!

 

İngilizce dil yapısının ana çatısı da Türkçedir:

ON: on the table..

üstünde;

Onunca, konunca, üstünde…

İN: içinde; in the box.

Yapınca, edince…

AT: at the… havada

AT’layarak…

OK: okey, Ok atınca dönüşü olmayan ONaylama anlamında.

SİN: Günah, saklanan…

Sinmek, örtülen…

Brother: erkek Kardeş

BİR AD ER…

Bir ad almış er(erkek kardeş)

Rusça’nın yüzde 70’i Türkçe kök sözcüklerden oluşmuştur.

 

Yazı dili yokken Taşlara kazılmış, insanların duygu ve düşüncelerini TAMGA’larla anlattığı simgelere bakın:

Hepsi TÜRK ESERİDİR!

10 binlerce yıl öncesine gidin Türkleri ve Türkçeyi görürsünüz!

700 yıl önce, Rus ve Rusça yoktu.

1.500 yıl öncesinde, İngiliz ve İngilizce,

1.800 yıl önce Fransız ve Fransızca,

2.000 yıl önce de Alman ve Almanca yoktu!

Almanlar, Belçika, Norveç, İsveç, Polonya, Estonya, Slavların eski Runik, GÖKTÜRK ALFABESİNİ kullandıklarını da biliyor muydunuz?

Yabancı dil bilimcilerin:

“Sanki yüzlerce matematik profesörü bir araya gelip Türkçeyi yazmışlar.”  Deyişinden de haberiniz yok anlaşılan…

“Tarihten Türkü çıkarırsanız Tarih kalmaz!” (Prof. Noumark) deyişini de bilmiyorsunuz anlaşılan… 

Bu konuda buraya kitap yazacak değilim.

Anlayan anlasın...

BAYRAMINIZ, BAY olsun!..

1 Mayıs 2024 Çarşamba

BİRİNCİ SELİM ; Mehmet ÖZYARDIMCI

BİRİNCİ SELİM

Mehmet ÖZYARDIMCI

Bizim Yavuz Sultan Selim olarak andığımız Birinci Selim, (1470-1520) 20 yıl Trabzon'da vali olarak görev yapıyor.

Babası İkinci Beyazıt'tan sonra, Nisan 1512'de tahta çıkıyor.

*

Babasıyla neler yaşadı, tahta nasıl çıktı, konumuz olmadığı için buraları yazmayacağım.

*

Amacı doğuya sefer yaparak, Arabistan'ı ve Mısır'ı fethederek, tüm Müslümanların padişahı, Halifesi olmaktı.

Ümmetin lideri olmaktı.

*

Şimdi hemen itiraz edip, olmadık yorumlarda bulunmayın.

Bu kısa paylaşımda maksadım farklı.

Sahifelerce yazacak değilim.

*

Doğu seferinin nasıl geçtiğini; Çaldıran, Mercidabık, Ridaniye Savaşlarını anlatmayacağım.

Doğu seferinin sonuçlarını yazmayacağım.

Bunlar yazımın konusu değildir.

Meraklılar öğrenirler.

*

Birinci Selim sefere çıkacak, ama geçtiği bölgeler olduğu gibi Türk beldeleri, savaşacakları da Türk devletleri.

*

Bu iş öyle kolay değil...

Orduyu ikna edip sefer çıkarabilmesi için fetvaya gerek var.

Aksi takdirde...

Müslümanları Müslümanlarla nasıl savaştıracaksınız?

*

Şeyhülislam Nurettin el Hamza icabını yapıyor, fetvayı veriyor:

*

Müslümanlar!

Bilin ve öğrenin ki, şu Kızılbaş toplumunun başkanları Erdebil-oğlu Şâh İsmail'dir. Peygamberimiz aleyhisselâm'ın şeriatını ve sünnetini ve İslâm dinîni ve din bilgisini ve Kur'an'ı küçümsedikleri ve de Allah Teâlâ'nın haram kıldığı günahlara "Helâldir" dedikleri ve Kur'an'ı ve Mushafları ve şeriat kitaplarını hor görüp ateşte yaktıkları ve de bilginlere ve dindarlara ihanet edip öldürüp mescitlerini yaktıkları ve de pis başkanlarını Tanrı sayıp secde ettikleri ve de Hazret-i Ebû Bekir'e ve Hazret-i Ömer'e sövüp halifeliklerini inkâr edip sövdükleri ve de Peygamberimiz 'in şeriatını ve İslâm'ı yok etmeye kast ettikleri, bu anılan ve de bunların Şeriata karşı söz ve davranışları bu fakire ve diğer İslâm âlimlerine göre, tevatürle bilinip, açıkça belli olduğundan, biz dahi Şeriatın hükmü ve kitaplarımızın nakli ile fetva verdik ki, adı geçen toplum:

Kızılbaşlar kâfir ve dinsizdirler ve de her kimse ki, onlara uyup o sapık dinlerine razı ve yardımcı olursa onlar da kâfir ve dinsizlerdir. Bunları dahi öldürüp toplumlarını darmadağın etmek, tüm Müslümanlara vacip ve farzdır.

Müslümanlardan ölen Saîd ve Şehit olup Cennet'e girer ve onlardan ölen aşağılayan Cehennem 'in dibindedir. Bunların hâli kâfirlerin hâlinden daha fena ve çirkindir. Zîrâ bunların kestikleri ve avladıkları ister doğanla, ister ok ile ve av köpeği ile olsun, murdardır ve nikâhları gerek kendilerinden, gerek başkasından alsınlar, bâtıldır ve de bunlara kimseden mîras yoktur.

Bir bucak halkı bunlardan olsa da Allah yardımcısı olsun!.. Osmanlı Padişahı'na gerekir ki bunların (Kızılbaşların) ileri gelenlerini öldürüp, mallarını ve kadınlarını dahi ve çocuklarını, İslâm gazilerine taksim ede ve bunları ele geçirilince, tövbelerine ve pişmanlıklarına inanmayıp, öldürülmeli ve de bir kimse ki, vilâyette olup onlardan olduğu bilinirse ya da onlara giderken yakalanırsa, öldürülmeli ve tüm bu toplum hem dinsizdir ve hem bozguncudur! İki yönden katledilmeleri vaciptir.

Ey Allah'ım!

Dine yardım edene sen de yardım et ve Müslümanları hor göreni sen de hor gör!..

(bu fetvayı veren)

Sanı Görez adıyla meşhur el-Müftü Hamza"

*

"Fetva",  yeteri kadar anlaşılır değil mi?

Lütfen bu fetvayı tekrar tekrar okuyun...

Sadece Kızılbaş olarak adlandırılan insanlar değil, onlarla uyum içerisinde yaşayan herkes kafir sayılıyor, dinen öldürülmelerinin Allah'ın emri olduğu söyleniyor.

*

Sefere bu fetva ile çıkılıyor, Anadolu'da on binlerce Türk, bu fetvaya dayanılarak, Allah ve Müslümanlık adına katlediliyor.

Olayları, yaşananları falan yazıp konuyu uzatmayacağım.

Sadece şunu söyleyeyim.

Fetvada buyurulan ne varsa, eksiksiz yerine getirilmiştir.

Varın gerisini anlayın.

*

Kimseleri falan karalayacak değilim.

Tarih bir bilimdir...

İlk kuralı, olayları yaşandığı zamana göre değerlendirmektir.

Bu kuralı iyi bilenlerdenim.

Bu bakımdan...

Sokma akılla dolaşanlar, sloganları fikir sananlar, saçma sapan yorumlar yapıp canımı sıkmasınlar.

Birinci Selim'i isteyen övsün, dileyen sövsün bana ne?

Ben sadece bilgiyi aktarmakla yetinip, günümüze gelmek istiyorum.

*

Bakın size bir şey söyleyeyim...

Bu dincilik öyle sapkınlıktır ki, uygun ortamı bulduğunda her şeyi, ama her şeyi yapar.

Hayata, insana, insanlığa düşmandır.

*

Böyle bir fetvayı lüzum gördüğünde isteyecek şahsı da fetvayı verecek olanı kişiyi de biliyorsunuz.

Onların Türklüğe bakışı Birinci Selim gibidir.

Şimdiye kadar hayli mesafe aldılar, ama henüz o güce ulaşamadılar.

Toplumu kıvama getiremediler.

Kindar ve dindar nesiller yetiştirmeye son hızla devam ediyorlar.

*

Tarikat cemaat adı altında kurumsallaşan ve iktidar tarafından korunup kollanan yapıların, kendilerinden olmayanlara bakışları, yukarıdaki fetvaya uygundur.

Madımak Otelde insanları yakanlar gibidir.

Size yüzlerce örnek verebilirim.

*

Etrafınızda, din adına boğazınızı kesmek için emir bekleyen komşularınız, tanıdıklarınız; hatta akrabalarınız var.

Bunu asla unutmayın.

*

Arap gericiliği ile Türk varlığı yok edilmeye çalışılıyor.

*

Türkiye'yi bekleyen tehlike ve tehdit budur.

*

Dinciliktir.

*

Soysuzlaşmadır.

Ankara, 30 Nisan 2024