ATATÜRK İÇİN YAS!
Cevat NAS
Yıllar
önce bir internet müzayedesinden aldığım 1929 baskılı D. von Mikusch'un ''GAZI
MUSTAFA KEMAL'' kitabının arasından 1938 yılına ait, yani sonradan kesilip
konmuş bir gazete kupürü çıkmıştı. Atatürk'ün cenaze törenini takip eden bir
Alman Gazetecinin haberi. Yazdıklarından oldukça etkilendim ve okuması zor
gotik yazılı Almanca metni Türkçeye çevirdim. Hadi okuyalım:
Ankara'da
Cenaze Töreni
Ankara,
21 Kasım 1938
Atatürk'ün
cenazesi onun son zaferi oldu. Cenaze töreninde tüm tezatlar susmuştu. Türk Ve
Alman Askerleri naaşının arkasında yürüyorlardı. Stalin ve Hitler'in
temsilcileri aynı sıradaydı. Valencia ve Franco çelenk
göndermişlerdi. Naaşının önünde faşistler, demokratlar ve komünistler
eğildiler. Türk halkının her kesimi ağlıyordu . Fakir ve zengin, alt ve üst
arasında hiç bir fark yoktu. Ankara bugün dünyanın şimdiye kadar gördüğü
en etkileyici cenaze törenine tanıklık ediyordu.
Tören, bir Süvari Bölüğü tarafından açıldı. Onların arkasından bir Topçu Bölüğü ile ellerinde bayraklarla ve bando ile cumhuriyet muhafızları geliyordu. Sonra askeri okulların öğrencileri ve alfabetik sırayla önce Almanlar olmak üzere Bulgarlar, İngilizler, Fransızlar, Yunanlılar, Romenler, Ruslar ve nihayet Yugoslavlar’dan oluşan birlikler yer alıyordu. Her dilde komutlar yükseliyordu. Almanca komutu Farsça komut, Yunanca komutu Rusça komut takip ediyordu.
Ruslar Karadeniz Filosunun Bir Müfrezesini
göndermişlerdi. Çelik miğferli ve SS Üniforması içindeki Baron V. Neurath,
Kolu yukarıda, Prusya Merasim Yürüyüşüyle geçen Alman Bahriye
Birliğini selamlıyordu.
Yabancı
birlikleri Türk Denizcileri takip etti. Bando, Chopin'in Cenaze
Marşını çalıyordu. Onların arkasından büyük ölünün naaşını taşıyan top
arabası geliyordu. Top arabasının her iki tarafında kılıçlarını çekmiş On İki
General yürüyordu.
Mütevazi
giyimli Yaşlı Bir Kadın, tek aile üyesi olarak Atatürk’ün Kızkardeşi,
eşinin kolundaydı. Onları, kanunun öngördüğü şekilde yalnız olarak Cumhuriyetin
Yeni Başkanı İsmet İNÖNÜ takip ediyordu.
Onun
arkasında tek sıra halinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başbakan ve
Türk Ordusunun Genel Kurmay Başkanı geliyordu. Yabancı özel misyonların
renkli üniformaları harika bir görüntü teşkil ediyordu. Dünyanın tüm ülkeleri
temsil ediliyordu. İtalyan Heyetine eski Milletler Cemiyeti Delegesi
Baron Aloisi, Fransız Heyetine İçişleri Bakanı Sarraut, Yunanistan Heyetine
İse Başbakan Metaksas Başkanlık ediyordu. Onların arkasından Türk Hükümeti
Üyeleri, Milletvekilleri, Devlet Memurları ve Subaylar geliyordu. Bir bölük
piyade ile görkemli cenaze alayı son buluyordu.
Cenaze Alayı saat on ikide, Atatürk’ün şanına layık bir Anıtkabir yapılıncaya kadar, geçici istirahatgahı olan etnografya müzesine ulaştı. Yaşamında, imkansızı mümkün kılmış olan Mustafa Kemal Atatürk ölümünde de aynı şeyi yaptı. Onun naaşının arkasında ilk defa birbirleri ile savaşan İspanyol Cumhuriyet Hükümetinin Temsilcileri ile Franco’nun Resmi Olmayan Askeri İdaresinin Temsilcileri yürüyorlardı.
Müzenin
önüne gelindiğinde, tabut generaller tarafından top arabasından alınarak salona
taşındı. Orada, Cumhurbaşkanı Ve Atatürk'ün Kızkardeşinin yanı sıra
yüksek yetkililer toplanmıştı. Üç dakikalık saygı duruşunda salona sessizlik
hakimdi. Hiç konuşulmadı ve hiçbir dini tören düzenlenmedi. Cumhurbaşkanının
müzeyi terk etmesiyle resmi cenaze töreni tamamlandı.
Dünyanın
her yanından çelenkler gönderilmişti. Türk gazetelerinin tahminlerine göre
bunların sayısı yirmi bini buluyordu. Bunları Ankara’ya getirmek için sekiz
vagon gerekmişti. Müze içinde naaşın her iki tarafına sadece devlet
başkanlarının gönderdikleri çelenkler konuldu. Diğer çelenkler, yaşamı
sırasında kendisi için yapılan anıtlarda yerlerini aldılar.
Tören sırasında bazı ufak hadiseler de yaşandı. Yunanistan Başbakanı General Metaksas Bayıldı ve Subayları Tarafından Cenaze Alayından Çıkarılmak Zorunda Kaldı.
Türkiye'de,
10 Aralık’a kadar ulusal yas tutulacak. Tüm okullar sekiz gün daha kapalı.
Anıtların önünde meşaleler yanıyor ve halk önderinin heykellerini seyrediyor.
Yas sadece devlet başkanı için değil, aynı zamanda cumhuriyetin kurucusu ve
şekil vereni için de. Atatürk’ün
naaşını taşıyan top arabası geçerken askerler gözyaşlarını tutamadılar; aynı
imparatorluk muhafızlarının Napolyon’la vedalaşırken ağladıkları gibi.