29 Mayıs 2020 Cuma

DAYATMALAR ve BEDEVİ ZİHNİYETİ Prof. Dr. Enis ÖKSÜZ


DAYATMALAR ve BEDEVİ ZİHNİYETİ
Prof. Dr. Enis ÖKSÜZ
"Yesevi’den,

Horasan Erenlerinden,
Yunus’tan,
Hacı Bektaş’tan,
Hacı Bayram’dan...vb. den sonra Bedevî bir zihniyet çekilmiyor be kardeşim. . .
Bedevî zihniyeçiliği, Türk'ün bünyesine, Türk'ün dünyasına uygun değil çünkü.

Bize karşı atom bombası kadar güçlü, gavura karşı ise sinek kadar güçsüz, bu sahte olağanüstü güçlü Bedevilerden bıktık artık.
Arada dağlar kadar arılık duruluk,
Arada dağlar kadar ilim irfan,
Arada dağlar kadar soy sop, gelenek görenek, kültür ve aidiyet farkı var.

Din sosuna batırılmış habis bir ur gibi içten içe çürüten, içten içe kuşatan, ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız.
Afyonun nerede ne zaman patlayacağı, Haşhaşilerin sinsi bir yılan gibi nerede ne zaman sokacağı,
Nerede ne zaman bir Şerif Hüseyin,
Nerede ne zaman …

"Yesevi’den,
Horasan Erenlerinden,
Yunus’tan,
Hacı Bektaş’tan,
Hacı Bayram’dan...vb. den sonra Bedevî bir zihniyet çekilmiyor be kardeşim. .
Bedevî zihniyeçiliği, Türk'ün bünyesine, Türk'ün dünyasına uygun değil çünkü.

Bize karşı atom bombası kadar güçlü, gavura karşı ise sinek kadar güçsüz, bu sahte olağanüstü güçlü Bedevilerden bıktık artık.
Arada dağlar kadar arılık duruluk,
Arada dağlar kadar ilim irfan,
Arada dağlar kadar soy sop, gelenek görenek, kültür ve aidiyet farkı var.

Din sosuna batırılmış habis bir ur gibi içten içe çürüten, içten içe kuşatan, ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız.
Afyonun nerede ne zaman patlayacağı, Haşhaşilerin sinsi bir yılan gibi nerede ne zaman sokacağı,
Nerede ne zaman bir Şerif Hüseyin,
Nerede ne zaman bir Şeyh Said,
Nerede ne zaman bir Hasan Sabbah, Nerede ne zaman yeni bir FETO çıkacağı belli değil...

İstediğiniz kadar İslâm olun,
Aynı zamanda Türk olmadığınız sürece, bu milletin manevî dünyasında size asla yer yoktur!..
Rahmetli Erol Güngör’ün azınlıklar için söylediği söz tıpa tıp size de uyuyor vesselam.
Belki kafamızı karıştıracak belki bizi biraz uğraştıracaksınız; ama eninde sonunda bu bünyeden muhakkak atılacaksınız.

Herkes kafasına şunu iyice soksun! İstedikleri kadar Şeyh,
İstedikleri kadar, Gavs,
İstedikleri kadar kutup olsunlar.
İstedikleri kadar takla atıp, istedikleri kadar allayıp pullasınlar.
İstedikleri kadar uçup, istedikleri kadar ALLAH DOSTU (!) palavralarıyla milleti kandırsınlar,
İçinde Türk olmayan,
Türkün ruhu olmayan, herşey bu millet için, bu coğrafya için, bu devlet için bir BEKA meselesidir .

Bunu kafamıza küçük harflerle değil, büyük ve kalın harflerle muhakkak kazımak zorundayız...
Kazımadığımız müddetçe FETO ve türevleri ne ilk ne de son olarak bu milleti can evinden vurmaya devam edeceklerdir.
Bataklık varsa sinek,
Sinek varsa sıtma muhakkak vardır...
Bu batağın çaresi, temiz suyun gürül gürül çağlayacağı: "Türklük gurur ve şuuru, İslâm ahlak ve faziletidir."

Tarikatçı değilim, çünkü aklımı kim olursa olsun kimseye ipotek edemem, ama çağdaş demokrasi, insan hak ve hürriyeti ve Türk Milliyetçiliğindeki inançlara saygı prensibi gereği, tercihlerini böyle belirleyen bütün arkadaşlara saygılıyım.
Umarım onlar da bana saygılı olurlar.
İlim için lazım olan aklın, din için de lazım olduğuna inanalardanım; çünkü akla değer vermeyen ümmetlerin sonu Cennet değil Cehennem'dir. Esarettir, uşaklıktır, rezilliktir, pisliktir...

Bunu görmek için ille âlim olmaya gerek yok!
Ağzına kadar:
Hacı,
Hoca,
Seyyit,
Gavs,
Kutup,
Şeyh,
Şıh dolu İslâm Dünyasına bakmak yeter de artar bile....

Biliyorsunuz Türk milliyetçiliği çok sorgulandı. Özellikle de Tarikatlar tarafından; ama Allah’a şükür Milliyetçilik her sorgunun altından alnının akıyla çıktı; fakat aynı şeyi Tarikat ve Cemaatler için söyleyemeyiz....

Rezaletin biri bitmeden diğeri başlıyor. Parelellik,
İhanet,
Ticaret,
Sapıklık,
Sahtekarlık,
Yobazlık,
Ajanlık,
Rüşvet,
İltimas,
Sahtecilik…
Skandalın haramın günahın ardı arkası kesilmiyor...
Tevazu insanlık erdem ve güzel ahlâkın yaşanması gereken yerlerde insan bu rezillikleri saymaya utanıyor.

Şimdi hepsi bunları, kendilerinin değil, başka Tarikat ve Cemaatlerin yaptığını, zaten onların gerçek Tarikat ve Cemaat olmayıp gerçek Tarikat ve Cemaatin kendileri olduğunu ispatlamanın telaşındalar...
Yani anlayacağınız sorgulayacak başka şey bulamayıp Türk'ün hayat damarı Türk Milliyetçiliğini sorgulayanlar şimdi Çalap’ın tokatıyla çetin bir imtihanda...

Oysa, daha Mehdiliğe, ceza evinde ülkücülere yaşattıklarına, bir birinden mübarek mübareklere, aklın aklını oynattığı ritüellere, şarlatanlara, istila için ülkenin dört bir yanında mantar gibi biten, her biri bir birinden karanlık odağın oyuncağı tapınak şövalyelerine daha sıra gelmedi.
Düşünebiliyor musunuz bu ülkenin insanları yıllarca kadının saçının bir tek teli görülsün mü, görülmesin mi diye birbirine düşman edilirken televizyonlarda çatır çatır, çırıl çıplak kadın Mürit oynatan pezevenkler yıllarca Tarikatçılık Cemaatçilik cakası sattı bu ülkeye....
Ne yalan söyliyeyim çağın en aydın hareketinin, çağın en cahil insanlarıyla, çağın en temiz hareketinin, çağın en rezil insanlarıyla sorguya çekilmesi ağrıma gidiyor.
Yaptıklarına bakacak olursanız demekki boşa hedef seçmemişler milliyetçiliği.

Tarikatçı arkadaşlarıma millî ve manevî dünyamızın teminatı milliyetçiliği bir kez daha düşünmelerini öneriyorum.
15 Temmuzdan sonra efendim biz zaten milliyetçiyiz gibi komik takiyyelere hiç gerek yok!
Milliyetçi olsanız ağzına kadar Ermiş, Derviş, Pir, Dede, Alperen , Veli dolu Anadulu’da üç kıtada İslâm'ın bayraktarlığını yapan Türk ulularını bırakıp Arap Bedevizminin meçhul ulularının (!) peşine düşmezsiniz...
Tarikatçı olacaksanız Ahmet Yesevî gibi, Yunus gibi,
Hacı Bektaş gibi,
Tapduk Emre gibi,
Ahi Evran gibi
Hacı Bayram gibi yerli ve millî olacaksınız yabancı değil...

‘’Gelin canlar bir olalım’’ diyeceksiniz ki sözünüz Adriyatik’ten Çin Seddine bütün bir Türk dünyasında yankılanacak.
‘’Bir kez gönül yıktın ise kıldığınız namaz namaz değildir’’ Diyemiyorsanız susacaksınız.

Halep ordaysa arşın burada. Bu iş öyle yanmaz kefen, sırattan geçiren terlik, deve sidiği, cezbe, rüya, papağan gibi eski alimlerinin sözlerini nakletmek hele hele de fütursuz ve hadsizce Allah ve Resulünü bu işe alet etmekle olmuyor.
‘’Dervişlik olsaydı taç ile hırka, biz dahi alırdık otuza kırka’’

Şeyhleriniz, Tarikatlarınız varsa bir kerameti bizden olan kurtulur diye zümrecilikle değil,
Türk Tarikat ve ulularındaki gibi, millet için, insanlık için çıkacak ortaya.
‘’Gel gör beni aşk neyledi?’’ Diyemeyen aşkın,
‘’Yaradılanı hoş gördük yaratandan ötürü’’ Diyemeyen sevginin postuna oturmayacak. Arkadaş.

‘’Dinine dizlerinle değil, kalbinle bağlan’’ Diyebilen bir Şeyh olmadıktan sonra o Tarikatın ne önemi var.
Bu asil millet için:
'’Bir olalım iri olalım diri olalım’’,
"Eline beline diline sahip ol’’,
"Bölüşerek tok, bölünerek yok oluruz’’ diyen milli şuura sahip Türk ulularını ne zaman keşfedeceksiniz acaba?

‘’Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde, Hakkın yarattığı her şey yerli yerinde,
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok. Noksanlık, eksiklik, senin görüşlerinde’’
diyebilseydi Şeyhleriniz, Tarikatlarınız yobazlık ve sapıklık suçlamalarına bu kadar maruz kalır mıydı acaba?..
‘’İlim beşikte başlar mezarda biter’’
‘’En büyük keramet çalışmaktır.’’ diyen Mutasavvıflardan sonra kusura bakmayın da çalışmadan saltanat süren Şeyhler pek akılcı gelmiyor insana.

‘’İncinsen de incitme ‘’
‘’Kadınlarınızı okutunuz, kadınları okumayan millet yükselemez’’ Sözünü kim niye söylemiş acaba?
‘’İslam’ın temeli güzel ahlak; ahlâkın özü bilgi; bilginin özü akıldır’’ diyen Pirlerden sonra acaba aklı ipotek etmek niye nasıl ve nerden çöreklendi bu coğrafyaya?
‘’Kuvvetini mazluma değil zalime kullan’’ Sözü yerine fırıl fırıl iktidar peşinde koşmak tarikatçılık cemeatçilik Allah dostluğu mu oluyor şimdi?

‘’Hararet nardadır sacda değil, Keramet baştadır, taç da değil. Her ne ararsan kendinde ara, Kudüs de Mekke de hac da değil’’
‘’Çalışmadan geçinenler bizden değildir’’ Sözünden ders almayan şeyh şeyh olabilir mi?
‘’Eşine işine aşına özen göster’’
‘’Hak ile sabır dileyip, bize gelen bizdendir. Akıl ve ahlak ile çalışıp, bizi geçen bizdendir’’ Sözlerini hiç duydunuz mu acaba?
‘’İslami Hükümleri tam bilmeyen, tatbik etmeyen bir kimse, Evliyâlık yolunda bulunmaya kalkarsa, bunun imanını şeytan çalar!’’ diyen Yesevî demek ki boşa dememiş bu sözleri.

Anlayacağınız bütün Tarikat ve Cemaatler iktidar sofrasında nimet yarışına girip bizi Ortadoğu batağına çekerken, Türkistan Uluları ‘’Padişah huzurunda dahi olsanız hakkı ve hakikati söylemekten çekinmeyiniz!’’ diyerek hâlâ aydınlatmaya devam ediyorlar bizleri.
Öyle görünüyor ki biz ne dersek diyelim Tarikat ve Cemaatler mesele ister küresel güçler, ister gizli ve açık yürütülen Arap Milliyetçiliği, ister cahillik, ister Vahabi Selefiyeciliği ve ister yobazlıktan geçinen din tüccarları olsun Türk'ün, ilelebet süren varlık mücadelesinde Türk'ün en hayati varlık sorunları olmaya devam edecektir..."

2 Mayıs 2020 Cumartesi

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI PROF. DR. ALİ ERBAŞ’A; Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI
PROF. DR. ALİ ERBAŞ’A
Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ
Sayın Başkan,
Türkiye ağır bir çoklu kriz sürecinden geçmektedir. Bu çoklu krizin ana unsurları, tek adam yönetimine geçiş ile iyice belirginleşen Devlet Krizi; Türk toplumunu ayrıştıran, düşmanlaştıran politikalar neticesinde ortaya çıkan Milli Birlik Krizi; yanlış ekonomik politikalar sonucunda ortaya çıkan Ekonomik Kriz ve 5.3 milyon Suriyeli sığınmacının ülkemize gelişiyle oluşan Sığınmacı Krizidir.
Küresel ve bölgesel gelişmeler, bu çoklu krizden geçen ülkemizin önümüzdeki yıllarda daha da ağır bir politik buhran yaşayacağını göstermektedir.
Emperyalist güçler, yaşadığımız krizin sonuçlarını ve gerçekleşecek buhranı istismar etmek isteyeceklerdir.
Batı Emperyalizmi ve Haçlı Seferleri
Batı emperyalizmi için Doğu veya Türk sorunu 1071'de Malazgirt'e girmemizle birlikte başlamıştır. 1071'de Malazgirt'ten giren Türk Ordusu, 1083'te İznik'i başkent yapmış ve Anadolu Türk Selçuklu devletini kurmuştur. Böylece Türk milletinin İslâm adına birleşik Avrupa uygarlığına, Hristiyan Avrupa'ya karşı 900 senedir devam etmekte olan mücadelesi başlamıştır. İznik'in başkent ilan edilmesi üzerine 1094'de ilk Haçlı seferi başlamış ve 1272’ye kadar ardı ardına 12 Haçlı Seferi gerçekleşmiştir.
Türk Milleti, amacı kendisini Anadolu'dan atmak olan Haçlı Seferlerini göğüslemiş, yenmiş Anadolu üzerindeki egemenliğini tartışmasız hale getirmiştir. Haçlı Seferlerinin aşılmasını, Osmanlı Türklüğünün milletimizin egemenliğini önce Balkanlara, sonra Orta Avrupa'ya taşıması izlemiştir.
Bu ilerleyiş, Türk Milletinin Rumeli’ye ilk adımını attığı 1352’de başlamış, 1683’de Viyana önünde başlayan geri çekilişe kadar devam eden 331 seneye yayılmıştır.
1683 ile 1921 arasında Türk milleti Viyana'dan Sakarya Nehrine kadar 238 sene süren, “Geri Çekilme” süreci içinde olmuştur…
Çekilen sadece ordumuz ve sancağımız değil, milletimiz, dinimiz ve kültürümüzdür. Bu geri çekilme sırasında tarihin en uzun ve en büyük soykırımı yaşanmıştır. 1812-1918 arasında Balkanlar ve Kafkaslardan 4.5 milyon Türk Anadolu’ya sığınırken, 5 milyon Türk ise tarihin en uzun ve en büyük soykırımı sonunda yaşamlarını yitirmişlerdir.
1918'de Kudüs'e Giren İngiliz General Son Haçlı Seferi'nin Başarı İle Sonuçlandığını Açıklamıştır.
Artık sıra Asya'nın Kızılderilileri olarak görülen Türk Milletinin Anadolu'dan tasfiyesine gelmiştir.
Birinci Dünya Savaşı'nın yorgun galipleri Türk milletinin kasaplığını yapma görevini Yunan Ordusuna vermiş, kendisi ise bu kasaplığa, arkadan yardım etmiştir.
Bu Kasap Ordunun, on binlerce Türk evladını işkenceler ile katlettiğini, binlerce Türk kadınına aşağılık şekilde tecavüz ettiğini biliyoruz…
Siz, Sayın Başkan,

Anadolu'nun harem-i ismetine tecavüz eden Yunan ordusunun, savaşı kazanmasını arzu eden bir Türk-İslâm Düşmanını “Hasta Ziyareti” adı altında ziyaret ederek Yunan Ordusu’nun katlettiği insanlarımızın ruhlarını incittiniz. İncittiğiniz sadece tecavüz edilip işkenceler ile öldürülen Türk analarının, süngülenerek katledilen bebeklerimizin, adım adım çarpışarak şehit olan Mehmetçikler’in ruhları değildir. Onlara bütün umutlarını bağlayan yüz milyonlarca mazlum millet mensubunun da ruhlarıdır…
Sayın Başkan,
Türk İstiklal Harbi, Türk milletinin yok edilmeye karşı direnişidir. Türk İstiklal Harbi cereyan ederken, dünyada 300 milyon Müslüman vardır. Bu 300 milyon Müslümanın Sakarya ve Aras arasına sıkışan 10 milyonu, Türk milleti bağımsızlık mücadelesi verirken 290 milyonu emperyalizmin egemenliği altında yaşamaktaydı. Bu anlamda, Türk İstiklal Harbi sadece Türk milletinin değil bütün İslâm Dünyası ve mazlum milletlerin de emperyalizme karşı isyanıydı…
Atatürk’e ve Ortak Değerlerimize Saygısızlık:
Sayın Başkan,
Durum bu iken başkanlığını yaptığınız DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) Türk milletini kucaklamak yerine iktidar partisinin yan kuruluşu gibi çalışmaktadır. Bazı İmamlar Camilerde, muhalefet partilerine hakaret etmekte, iktidar propagandası yapmaktadırlar. Görüyoruz ki, İstiklâl Harbimiz’in önderi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e karşı, bir huruç harekâtı yapılmak istenmektedir… Bu harekatın koçbaşı olarak DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) görev almıştır.

Türk milletinin tamamının ortak değeri olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Türk İstiklal Harbi'ne karşı başında olduğunuz kurum düşmanca tavır almıştır. Devletimizi ve kurumunuzu kuran Atatürk’ten Kurum Sitesinde bahsetmiyorsunuz… Atatürk ve Silah Arkadaşları için dua edilmesini yasakladığınız haberleri gazetelerde çıkıyor… Atatürk’ün fotoğraflarını cami yaptırma derneklerinden indirtmeye çalışıyorsunuz. Raporlarınızda Atatürk’ü din karşıtı gibi göstermeye çalışıyorsunuz.
Atatürk Neler Yaptı?
Sayın Başkan,
Ben size kısaca Atatürk’ü anlatayım:
4 Ekim 1911. İtalya, ilk sömürgesini oluşturmak amacı ile Libya’nın işgaline başlıyor. Osmanlı Devleti'nin İtalya ile açık ve kapsamlı bir savaşa girme gücü yok; ancak isteyen subayların gönüllü olarak Libya’ya gitmelerine izin verildi. Bunlar içerisinde Mustafa Kemal de vardı. Binlerce subay arasından bir avuç subay gönüllü olarak Libya’ya gitti. Mustafa Kemal, 22 Aralık 1911’de Derne’ye ulaştı. Arap Kabilelerini gerilla savaşı için örgütledi ve İstanbul, Libya’dan vazgeçen anlaşmayı imzalayana kadar, İtalyanlar ile savaştı. (1911 - 1912)
Birinci Dünya Savaşı başlayınca Mustafa Kemal, görev istedi. Çanakkale’ye atandı. İngiliz, Avustralya, Yeni Zelanda ve Fransız Birlikleri ile savaştı, yendi. (1915-1916) Çanakkale’den sonra Mustafa Kemal, 16. Kolordu’ya Doğu cephesine atandı. 16 Nisan 1916’da Silvan’da göreve başladı. Muş-Bingöl hattında ilerleyen Rus Ordusu ile savaştı. 7 Ağustos 1916’da Muş’u ve sonra Bitlis’i Rus Ordusundan geri aldı. Haziran 1917’de Mustafa Kemal, 7. Ordu ile Filistin Cephesinde görevlendirildi.

Artık sırada tekrar İngiliz Ordusu vardı; ancak, İngilizler kadar büyük bir sorun varken, Türk Askeri’nin kanı üzerinde Alman menfaatlerini gerçekleştirmeye çalışan, bize komuta eden, Alman komutanlardı…
Kudüs’ün Elden Çıkması:
Ekim 1917’de görevinden istifa edip İstanbul’a döndü. Mustafa Kemal’in İstanbul’a dönmesinden 15 gün sonra İngilizler saldırdılar ve Kudüs’ü aldılar. Mustafa Kemal’in uyarılarında haklı olduğu anlaşılmıştı.
Mustafa Kemal 1 Eylül 1918’de tekrar aynı göreve atandı ve göreve başladı. Bu sefer Alman Falkenheim gitmiş, onun kadar yanlış bir adam olan: Liman von Sanders yerini almıştı. Sanders’in mutlak ölüme götürdüğü Türk Birlikleri’ni, yok olmaktan kurtarıp, savaşarak geri çekti ve kuzeyde, sağlam bir hat üzerine yerleştirdi…
Artık Birinci Dünya Savaşı bitmişti. Kaybetmiştik; ancak Mustafa Kemal, Türk milletinin yeni bir savaşa başlayacağının bilinci içinde, her bir Türk Gencini gelecekteki savaş için hazırlıyordu (1917-1918).
Bazı ahlâksız, vicdansız, cahil ve beyinsizlerin söylediğinin aksine, Mustafa Kemal Atatürk, hayatının büyük bir bölümünde Osmanlı Türk Devleti'nin yıkılmamasının mücadelesini vermiştir.
19 Mayıs 1919. 1683’de gerçekleştirdiğimiz İkinci Viyana Kuşatmasından beri geri çekilen Türk milleti artık “nihai” olarak yenilmiştir. Düşmanlarımız sadece bizi değil, müttefiklerimizi de yenmişlerdir…

Yunan Ordusu, Avrupa emperyalizminin kasap ordusu olarak yukarıda kaydettiğim gibi Anadolu’ya yollanmıştır.
Türk halkı yoksul, yorgun ve savaş kazanma inancını kaybetmiştir… Mustafa Kemal Paşa’nın 1911’de Libya’da en küçük gerilla birliğinden başlayarak sekiz sene içinde ordu komutanlığına kadar her kademedeki birliği komuta ederek pişen askeri dehası, şimdi siyasi ve psikolojik bir dehayı ortaya çıkarmaya başlar. Mustafa Kemal, Türk milletini tekrar savaşa ikna eder…
Meclis kurulur, ordu kurulur, Birinci ve İkinci İnönü, Eskişehir-Kütahya, Sakarya, Dumlupınar. Sonra önce İzmir’e ve İstanbul’a giren Türk Ordusu. İstanbul’un ikinci kez fetheder… Hazreti Peygamberin Hadis-i Şerif’i yere düşmez. “Konstantinopolis’i fetheden asker ne güzel askerdir. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır.”
İstiklal Harbi, Türk Milleti’nin, savaşı tekrar kabul etmesi ve İngiliz Emperyalizmini siyasi, Yunan ordusunu ise askeri olarak yenmesidir (1919-1922).
Sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması başlar. 1071-1683 arasında 612 sene sürekli savaşarak ilerleyen ve sonra 1683’den 1921’e kadar 238 sene sürekli savaşarak adım adım geri çekilen bir millet, bir dinin tek başına birleşik Avrupa’ya karşı kılıcı ve kalkanı olan bir millet, yaralarını sarmak için çabalamaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk ‘ün Cennet’e Alınması:
8 Kasım 1938. Mustafa Kemal uyanır. Saate bakar göremez… Hasan Rıza Soyak’a sorar: “Saat kaç?”, “7.00 efendim” Aynı soruyu birkaç kez daha sorar. Soyak, cevabı tekrar ederek, saatin 19.00 olduğunu söyler.
Soyak, “Biraz rahat ettiniz mi efendim?” diye sorar. Gazi “Evet!” der. Doktor Neşet Ömer İRELP, dilini çıkarmasını ister. Mustafa Kemal dener; ancak sonra dilini geri çeker… Dr. İRELP’e dikkatle bakar ve son olarak Atatürk:  “Aleykümselam!..” der.

30 saat süren komadan hiç çıkmaz ve 10 Kasım saat 09.05’de kalbi durur.
“Melekler, onların canlarını, iyiler olarak alırken, ’Selamün Aleyküm!’ yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık Cennet’e girin’ derler.” (Nahl/32)
Sayın Başkan,
Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk, sadece Türk Milleti’nin değil, İslâm Dünyası’nın da son dehasıdır… Başında bulunduğunuz kurum: Atatürk’e, Türk İstiklal Harbi'ne saygısızlık, düşmanlık yaparak, kurumu, Türk Milleti’nin büyük çoğunluğundan, hızla kopmaktadır…
Sayın Başkan,
Uzun bir süre DİB’in (Diyanet İşleri Başkanlığı) İstiklal Harbimiz’e ve Atatürk’e saldırılarını, düşmanlığını sessizce izleyen, camiden uzaklaşan vatandaşlar, artık tepkilerini sesli şekilde göstermeye başlamışlardır. Camilerimizde kavgalar ve protestolar çıkmaktadır. Türkiye'de her geçen gün Cuma Namazı’na giden sayısı azalmakta, tepkisel olarak Deist ve Ateist sayısı tırmanmaktadır.
Sovyetler Birliği Döneminde Rusya’da Ateist Propaganda bile Ateizmin gelişmesi konusunda, sizin sağladığınız başarıyı sağlayamamıştı…
Bu “başarı” sizin eserinizdir.

Sayın Başkan,
Hz. Osman'ın katilleri gibi ümmeti bölüyorsunuz. Bu gidiş iyi bir gidiş değildir. DİB izlemekte olduğu bölücü ve dışlayıcı politikaları terk etmezse, yarın daha büyük olayların olması muhtemeldir… Hatta DİB Camilerine gitmek istemeyenlerin kendi Camilerini kurmaları şaşırtıcı olmayacaktır. DİB, AKP'nin değil, bütün milletin Diyanet İşleri Başkanlığı olduğunu hatırlamak zorundadır.
Sayın Başkan,
Bulunduğunuz makam, Türk İstiklal Harbi’nin manevî önderlerinden ve Diyanet İşleri Başkanlığının ilk başkanı Rıfat BÖREKÇİ'nin makamıdır. Bulunduğunuz makam, aziz milletimizin dinimizi öğrenmesini ve güçlü maneviyata sahip olmasını sağlamakla görevlidir. Bulunduğunuz makam partizanlık yapma değil bütün yurttaşları kucaklama, eşit sevgi ve şefkat gösterme makamıdır. Siyasetin ayırdığı hatta son dönemde düşmanlaştırdığı kitleleri; bir araya getirme, aynı milletin çocukları, aynı peygamberin ümmeti olma duygusunu verme görevi Diyanet İşleri Başkanlığına düşmektedir. Ülkemize yönelik küresel ve bölgesel gelişmelerin ağır tehditleri gündeme taşıdığı bir dönemde Millî Birlik ve Beraberliğimiz daha da büyük önem kazanmaktadır.

Sayın Başkan,
Şu ana kadar birçok büyük yanlış uygulamaya imza attınız; ancak bunları düzeltmek için hâlâ adım atma şansınız var!..
Türk milletinin bölünmesine, ayrışmasına, düşmanlaşmasına daha fazla yardımcı olmayın.
Aziz Atatürk’ün iç cephe dediği milli birliğimizi güçlendirici adımları hızla atın. İstiklal Harbimize ve Atatürk’e, Türk Milletinin milli değerlerine saygı gösterin. DİB’i Atatürk’e saldırıların koçbaşı olarak kullanmaktan vazgeçip, bir süre birlikte çalıştığınız FETÖ ile gerçek bir mücadeleye başlayın. Araştırmacı-gazeteci İsmail SAYMAZ’ın “Şehvetiye Tarikatı” kitabını okuyun ve gereken önlemleri alın…
KAYNAKLAR: